Hikayeye pasaporta 27.03.2008 tarihli çıkış damgasını yediğimiz yerden başlıyoruz. Otobüsümüze bindik. Nedense, THY uçaklarına körükle binilmiyor genelde. Körüklü yere yanaşmak daha pahalı olacak. Kendi merkez havalimanında ucuzculuk yapıyor olmak da ilginç bir durum. Tabii bu benim yorumum. Her neyse, son otobüse kalanlar olarak, uçağa geldiğimizde insanların çoğu yerleşmişti. Civarda benim sırt çantasını tıkabilecek tek bir […]
Arşivleri Mart 2008
Çocuk…
Ergenlik dönemimde ve sonrasında, annemin muhtelif defalar muhtelif sebeplerden bana söylediği bir laf vardı: “Çocuğun olunca beni anlayacaksın.” Bu lafa sinir olurdum. Çünkü, “yahu ikimiz de Türkçe konuşuyoruz, adam gibi anlatsan nesini anlayamacakmışım” diye düşünürdüm. Yani, ya annem anlatamıyordu, ya da zaten anlayacak bir şey yoktu ortada. İnsan çocuğu olunca neyi anlayacaktı ki? Neyi değiştirecekti […]
Buyrun Çözdük…
Overteam’den Burcu ve Nermin bana hediye olarak şöyle metalli tahtalı ipli bulmacalardan bir tane almışlar. Maksat ipi geri kalan tahta ve metal dalgametreden ayırmakmış. Buyrun, ayırdık. Bakınız resim.
İngilizce Blog Hazır…
Bugün önceden bahsettiğim üzere, İngilizce blog için hazırlık yaptım. İngilizce blogu, Blogger’da tutmaya karar vermiştim zaten. Girdim Blogger’a. Doğal olarak safkan.blogspot.com‘u almaya niyetlendim. Fakat o da ne… Alınmış. Girmeye çalıştım. Bir tane yazı var. “Test” yazıyor o kadar… Bir yerden gözüm ısırdı. Sanki “test” Türkçe yazıyor. (Ne demekse o. Türkçe gülmek gibi bir laf oldu.) […]
Boğaziçi Üniversitesi — Parti
Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü’nde dün benim için parti düzenlediler… Hocalarım ve öğrencilerimden oluşan kalabalık bir grup ile beraber iki saat kadar konuştuk, söyleştik, yedik, içtik. Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü, yıllardır hep “doğal evim” olarak gördüğüm yer oldu. Ev olarak içine girip oturamamış olsam da, hayatın tüm yoğunluğuna rağmen başladığım günden beri “mücbir sebep” durumları dışında […]
Eyyeter Beah!
Bu aralar, yine kafa binbeşyüz oldu. Son yazılardan anlaşılmıştır. Bir bunalım durumudur gidiyor. Zannedersiniz idam bekliyorum. Çalışma izni geldi. Vizeyi de aldım. Onu bile buraya yazamadım. Vize işinin çok çabuk hallolması biraz şok oldu. Onun kuyruk suyunda dağıldım gittim. Ama, eyyeter beah! Google’a gidiyorum, idama değil. İyi olsun diye gidiyorum, kötü değil. Zorla göndermiyorlar. Kendim […]
Yeditepe Üniversitesi’nde Öğrencilerle Sohbet
Dün, yani 13 Mart 2008 Perşembe günü, Yeditepe Üniversitesi’ndeydim. Maksat, “hem ziyaret, hem ticaret” idi. “Ticaret” lafın gelişi tabii. Hocaları, eski öğrencileri ve elbette Suna’yı (Suna bölüm sekreteri. Çok hoca, öğrenci geldi gitti, o sabit kaldı!) gördüm. Bu arada da, öğrencilerin adına seminer dediği, benim ise adına “öğrencilerle sohbet” demeyi tercih ettiğim olayı gerçekleştirdik. Geçen […]
To Be Continued…
Hani dizi seyredersiniz ya. Süresi önceden bellidir, yarım saatlik dizidir, bir saatlik dizidir, her neyse. (Şimdiki tek başına akşam öldürme gücüne sahip yerli dizilerden bahsetmiyorum elbette.) Bölüm ilginçtir, olaylar gelişmektedir. Güzel güzel seyrederken, aniden farkedersiniz ki, dizinin süresnin bitmesine beş-on dakika kalmıştır. O kadar zamanda, bu kadar olayın bir sonuca bağlanması mümkün değildir ki! Birden […]
Yayın Politikası – Vitrine Çıkmanın Bedeli
Sayın okurlar, bakarlar (resimlere bakanlara ne denir ki?) ve yorum yazarları, Bu sıralar vitrine çıkmış olma itibarı ile enteresan durumlar oluyor. “Benim yorumum yayınlanmadı, neden” falan diye düşünenler olabilir. Şöyle genel bir açıklama yapayım: 1. Hakaret içermedikçe, anlamlı oldukça, olumlu ya da olumsuz tüm yorumlar yayınlanır. 2. Hakaret içeren, bana kişisel saldırı içeren yorumlar yayınlanmaz. […]
Tik tak, tik tak…
Hiç uzanıp, duvarda çalışmakta olan saati izlediniz mi? Başka hiç bir şey yapmadan, kımıldamadan. Sadece ilerleyen saniye kolunu izlediniz mi? Tik, tik, tik, trak, tik, trak… Tam monoton olmayan ama düzenli bir ses. Bir saniye kısa bir zaman mı? Uzun mu? İki tik arasındaki süre işte. Algıya göre değişir o da. Bazen uzun gibi görünür, […]
Sosyal Medya’da