17 Ekim 2010. Meselenin teorik adı “32. Avrasya Maratonu 8km Halk Koşusu”.
İnsan ismine bakınca, bunun “koşu” olduğunu zannediyor değil mi? Koşu falan değil. Daha uygun isimler şunlar:
- Yürüyüş
- Duruş
- Halay çekiş
- Çocuk arabası itiş
- Baraj kuruş
Elif T. Kuş ile beraber oradaydık. 15km koşmayı gözümüz yemedi, 8km koşmaya karar verdik. Kayıt da yaptırdık. Bir gün önce Feshane’ye gittik, numaralarımızı, çiplerimizi falan da aldık. Derecemiz ölçülecek. (Yaşar 35 yaşında bisiklete binmeye, 36 yaşında koşmaya başladı. Bisikletin hikayesini yazmıştım, koşunun hikayesi de pek yakında burada.) Sabah da yollar kapalı, allem kallem vardık koşunun başlayacağı Altunizade köprüsünün altına. “Çipli” (yani 15 TL para vermiş, ayakkabısına çip bağlamış) insanların başlangıcını, çevreyoluna giriş yoluna yapmışlar. Oraya gittik beklemeye başladık. Zannettik ki, bir güzellik yapıp bizi önce salacaklar.
Yok, öyle bir şey olmadı. Herkesi aynı anda saldılar. 30-40m geriden, yan yoldan başladık. Tabii ona “başladık” demek abartı. Koşmak ne mümkün. Ortadan başlayanlar sel gibi. Ben zannediyorum ki, geçeriz. Elif öne atıldı, bir sağa bir sola… Ben daha “itişmeyelim, geçeriz bunları” havasındayım. Ama ister istemez Elif’in peşinden gidiyorum. İnsanlar duvar gibi. Elif elleriyle insanları iki yana itip aradan geçip koşmaya çalışıyor. Geçmekle de bitmiyor insanlar. O miting kalabalığı kalmadı, ama insanlar duvar gibi. Yürüyorlar. Yürümeyenler de var, enlemesine yürüyenler de.
“Pardon” falan para etmiyor. “Müsaade eder misiniz” de. Baktım efendilik, nezaket para etmeyecek. İnsanlar oraya gezmeye gelmiş. Bu sefer öne ben geçtim. “Buz kırıcı” işini ben görmeye başladım. Omuzundan tuttuğumu alıp kenara koyuyorum, tam geçerken önüme adım atan olursa, acımıyorum, vuruyorum omuzu. Çapraz yürüyenler bile var! Onları elimle tutup önüme geçmelerine engel oluyorum.
Enteresan taraf şu: Bir noktada, insanları sollayıp, rahata ereceğiz sandım ben. Ama öyle bir şey olmadı. Kalabalık aynen devam. Geç geç bitmiyor. İki duruma bağladık sonra bunu: Biri, ileriden de kontrolsüz şekilde insanları yola salmışlar. İkincisi, bir deparlı koşup, sonra yürüyenler var, onları birden fazla kere geçmek zorunda kaldık.
Köprünün ortasında fotoğraf çektirenler, halay çekenler bile vardı.
Öte yandan, biz aslında gerçekten “tenhada” geçmişiz. Biz geçerken köprü sallanmıyordu, taş gibi demir gibi duruyordu. Arkadan gelen büyük kalabalığı gerçekten atlatmışız.
Köprü çıkışındaki yokuş biraz zorladı. Sonra Barbaros’tan aşağı iniş rahattı.
Net 58:04’te koştuk 8km’yi. Brüt olarak 8.3km koşmuşuz ama. (bkz: Garmin Connect koşu verileri) Sağa sola koşmaktan insanları geçmek için, 300m fazla yol tepmişiz.
Şunu öğrendik: Bir daha halk koşusu falan yok. 15km’ye kaydoluyoruz seneye. Eğer 15km koşacak forma giremediysek, başlıyoruz, 8km’de terk ediyoruz. Ama insan gibi koşuyoruz! Ben bir daha halk ile itişmek istemiyorum.
İtişmeyeyim, itişene de karışmayayım…
melis s. der ki
göbeğimi tutarak gülerken sandalyeden düştüm