Bugüne kadar kendi alanımdan dışarı uğrayıp, böyle bir yazı yazmadım. Kısmet bugüneymiş.
Bir devletin temel yapısını belirleyen şey anayasadır ya… Kısa ve öz olanı da vardır, uzun ve ayrıntılı olanı da. Anladığım kadarıyla, bizim anayasalar, uzun ve ayrıntılı olan cinse dahil.
Yönetmelikler yasalara, yasalar da anayasaya uygun olmak zorundadır. Yani her şeyin temel taşı durumundadır bu anayasa dediğimiz meret.
Güzel de…
Ya birileri bu anayasayı hiçe saymaya kalkarsa? Bunu yapan da, elinde güçleri toplamış olan iktidar ise mesela? Yasaların arkasında anayasa var da, anayasanın arkasında ne var? Ya da ne olması gerekir?
Bunun üzerine düşündüm bir süre. Anayasa, insanların haklarını, hürriyetlerini ve yönetim yapısını tanımlayan şey. Yönetimiyle, insanlarıyla, ülkenin tamamını tanımlayan şey ya…
Dolayısıyla, onun arkasında olan şey basit.
Sopa. Kalın sopa.
Çünkü, anayasayı hiçe saymak, ezmek, insanlara ve ülkeye açık bir saldırıdır… Saldırıya karşı anayasayı, “hakimiyete kayıtsız şartsız” sahip olan milletten başka koruyacak kim vardır ki?
Yani, Türkçesi şu: Anayasayı ezip çiğnemeye çalışana karşı, önce tepki yükselir. Sonuç alınamazsa, insanlar sokaklara dökülür. Yine sonuç alınamazsa, en nihayetinde milletin sopası konuşur…
Görünen odur ki, bizim anayasanın arkasında, milletin sopası yok.
Neden yok? Çünkü, anayasamız,uğrunda savaştığımız, mücadele verdiğimiz, can verdiğimiz bir anayasa değil… Benimsemiş değiliz onu.
Elbette, daha önemli olan maddeleri, anayasanın başına doğru yer alır. Bir kaç maddeye buyrun bakalım neler diyor:
MADDE 6- Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.
Birinci fıkrayı direkt olarak çiğnemek zor. İkinci ise, zaten birincinin şeklini anlatıyor.
Öte yandan, üçüncü fıkra sağlamından sakatlanmış durumda. Yargı ve kolluk kuvvetleri gayet “belli” bir “zümre”ye bırakılmış, geri alınmaya çalışılıyor. Yetki kullanma meselesinin ise tam olarak suyu çıkmış, dümdüz olmuş. Başbakan, televizyon yayınından imar planına kadar her türlü yetkiyi kullanıyor. Yaptıklarına anayasal dayanak bulmak için, oldukça yaratıcı zekaya sahip olmak lazım.
MADDE 7- Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.
Cevap veriyorum, başbakana devredildi. Geçmiş olsun.
MADDE 8- Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir
Cumhurbaşkanı “ben ne yapabilirim ki” modunda. Yürütme de başbakana devredildi. Kusura kalma sayın anayasa.
MADDE 9- Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.
Bağımsız ve mahkeme. Bu iksinin aynı cümlede kullanıldığı cümle olarak, sanırım sadece bu anayasa maddesi kaldı. Kusura bakma sayın anayasam.
MADDE 10- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.
Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.
Siyasî düşünce ayrımı yapılmaz diyor. Halbuki iktidar partisine karşı olmak suç. Din mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım olmaz diyor. “Oldu” diyorum ben de. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir diyor. “Oy oy oy” diyorum.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz diyor. Bilâl diyorum. Bakanlar diyorum. Daha ne diyeyim?
MADDE 11- Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.
Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.
E ben gördüm, bağlamıyor. Bir tek “sandık” bağlıyor. Kanunlar anayasaya aykırı da oluyor; bkz. “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu” ve anayasanın 34. maddesi… Uygulanan kanun, anayasa değil.
MADDE 12- Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.
Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder.
E dövüyorlar adamı. Kafasına gaz kapsülü sıkıp, yerde tekmeleyip falan öldürüyorlar da. Kusura bakma anayasa kardeş.
MADDE 13- Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.
Ben ne diyeyim ki? Adamlar kafasına göre takılıyor. İlâhi anayasa, bir de “ölçülülük ilkesi” diyorsun. Ölçü ne ola ki? Unuttuk onu biz.
Yoruldum. Yani, yola çiğnenmiş maddeleri yazarım diye çıktım ya, bu kadar seri katliam olduğunun farkında değilmişim demek ki. Daha gidiyor da bu. İlk çiğnenmemiş olan madde, madde 18, o da zorla çalıştırma ve angarya yasağı. Sonra daha gidiyor… Aradan seçme yapacağım, yazmadıklarım çiğnenmemiş bilinmesin…
MADDE 20- Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.
Evet. Anlat anlat, heyecanlı oluyor…
MADDE 22- Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.
Çok iyi dedin lan anayasa. Keşke böyle bir anayasamız olsa ?!?
MADDE 24- Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.
Demek ki sahibiz de haberimiz yokmuş. Neden kimse söylemiyor ki bunu bize?
MADDE 25- Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.
Öte yandan, hedef gösterilebilir, aforoz edilebilir, baskıyla işinden kovulabilir. Bunlar “kınama” ve “suçlama” olmadığından sorun yoktur. Olmaz mı diyorsun anayasam? Dinleyen yok…
MADDE 27- Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir.
Öte yandan, iktidarın işine gelmeyen bilimsel gerçekleri söylemek, işine gelmeyen sanat eserlerini açıklamak ve yaymak külliyen yasaktır. Güzel yazıyorsun da eksik yazıyorsun anayasam be…
MADDE 28- Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve malî teminat yatırma şartına bağlanamaz.
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.
Yahu anayasam, sen ilerledikçe zırvalıyorsun ha. Bir de hürriyeti devlet sağlayacak diyorsun. Meclisten geçen sansür kanununu engellemiyor ama değil mi şimdi bu dediğin?
Şimdi tekrar soruyorum ağalar…
Kim var, ne var bu anayasanın arkasında?
Kim varsa…
Haberi olsun, anayasayı kuytuda kıstırdılar, fena dövüyorlar…
ogul der ki
Anayasaya dayak yok tecavuz var. Cok kibar yazmissin.
Hals Zdf der ki
Bir zamanlar anayasamızın koruyucusu ve kollayıcısı vardı. Bir şekilde kaldırıldı. Her şey değiştirildi.. Düzen bozuldu. Düzensizlik hakim.