Ayrılık geliyor.
Gelene kadar anlaşılmaz, hissedilmez. Gelince de anlamamak, hissetmemek mümkün değildir.
Yavaştan, sakinden, sessizden geliyor. Ama geldiği neredeyse kesin.
Önceden tanışırız kendisiyle. Uzun süreli hem de. O zaman da sevmemiştim kendisini.
Bir de şerefsizin, kendisinden de şerefsiz arkadaşı vardır. Yalnızlık. Onunla da ayrılıkta giden taraf tanışır.
İkisi bir arada silkeler insanı. Tatsız yapar. Keyifsiz yapar. Hatta sümsük yapar.
“Şeyh uçmaz, müritleri uçurur” derler ya, doğrudur. İnsan çevresiyle beraber anlam kazanır. Kendi başına uçulmayacağı gibi, şeyh dahi olunmaz. Hatta insan olunabildiği bile şüphelidir.
Kendimi bilmem kaçıncı kere çevremden koparacağım.
Doğal ortamımdan, “elementimden” çıkacağım bir kere daha.
Otuz beş yaşında bunu yapmak doğru mu?
Yapmamak opsiyon mu?
Doğrusunu yaptığıma inanmak istiyorum. Maalesef hayat kararlarında doğruyu yapıp yapmadığını bilmek mümkün değil. Teknik bir mesele değil ki bu.
Tabii henüz yüzde yüz kesinleşmedi.
Şöyle bir şeyi biliyorum en azından. Böyle durumlarda, duygusal karar vermek doğru değil. Geçmişte de duygusal karar vermedim. Zor yolu seçtim hep.
Kendin olmak gibi bir mecburiyet var ya… O sebepten vuracağım kendim yollara, dağlara, taşlara.
Son elementimden çıkış bu olsun artık. Geçen sefer yemin etmiştim, “bir daha yok” diye. Ama hayatta her şey varmış. Yemini bozduk.
Geçen sefer ilişkilerin çoğu, meselenin başından sonuna sağ kalmadı.
Bu sefer, ipler daha sağlamdır umarım.
Hepsine katlanırım yeniden. Tek bir şey farklı olsun istiyorum:
Bu sefer dönüşüm muhteşem olsun!
Bir cevap yazın