La yeter la.
İşim gücüm var, başka yazılar yazıp, yazılım alemini kendimce aydınlatmaya çalışmam gerekiyor. Ama gün geçmiyor ki benzer ayrımcı olaylar olmasın ve her birinde gerek olayın faili, gerek onu savunan insanlar aynı türden ve aynı geçersizlikte argümanlarla yaptıkları ayrımcılığı savunmasınlar…
Bundan sonra benzer şeyler olunca, sadece buraya link vereceğim.
MADDE 1: İyi hal savunması, geçersizdir.
“Aslında” ne kadar X grubunu destekleyen bir adam olduğunuz, “aslında” şirketinizde ne kadar X grubundan insan bulunduğu hiç bir işe yaramaz. Yaptığınız ayrımcı davranış, yaptığınız şekliyle, aynen durmaktadır. Kamuya ve sosyal medyaya yansıyan davranışınızdan yine de sorumlusunuz. Bu davranışınızı gözlemleyen insanların, sizin “aslında ne kadar iyi bir insan” olduğunuzu araştırmak ve buna göre davranmak gibi bir sorumluluğu yoktur. Çünkü, ayrımcılık, söylendikçe yayılan, yayıldıkça normalleşen, normalleştikçe ayrımcılığa uğrayan grubun hayatın çekilmez, hatta yaşanmaz hale getiren bir şeydir.
Yani, yanlış anlaşılacak şeyler söylemekten, eğer bu yanlış anlaşılma ayrımcılık destekçiliği olarak algılanabilecek bir şeyse, çok dikkatli olmak ve bundan kaçınmak zorundasınız.
Çizgi neresidir? Gözlemlenen davranış, tamamen bağlam dışında alıntılanmış ve bundan dolayı yanlış anlaşılıyorsa; yani bir “gazeteci şerefsizliği”ne kurban gittiyseniz, o zaman siz haksızlığa uğramışsınızdır. O zaman da, savunmanızı olayın tamamını anlatarak yapın.
MADDE 2: “Mizah yapıyorduk” savunması, geçersizdir.
Ayrımcılıkla, özel hayatınız dışında şaka yapamazsınız. Yaparsanız, sonuçlarına katlanırsınız. Ayrımcılığın şakası da, geniş kitlelere duyurulduğunda, ayrımcılık destekçiliği olarak algılanır ve yine ayrımcılığı normalleştirici bir hale gelir. Buna ek olarak, aslında ayrımcılık yüzünden hayatı dağılmış insanlara da inanılmaz derecede bir saygısızlık yapmış da oluyorsunuz. Bütün bunları da, “aslında iyi niyetli” olduğunuzu düşünerek yazıyorum.
İşin daha kötü tarafı, işi mizaha vurarak, “durum abartılıyor” anlayışına kaydırmak ve oluşan yaşanmaz ortamı reddetmeye çalışmaktır. Ayrımcılığa uğramayan biri için bu konuda mizah yapmak, tamı tamına “Bekara karı boşamak kolay!” tadında bir durumdur.
Ayrıca… Dedemin bir lafı vardı… “Latife latif gerek” derdi. Espri, karşınızdaki insanlar onu olumlu algılıyorsa espridir. Kimin kulağına gideceğini bilemediğiniz ortamlarda, hassas konularda espri yapmayın. Yaparsanız da, sonuçlarına katlanmaya hazırlıklı olun. Evet, huyum değil ama tekrar ediyorum, çünkü mevzu çok ciddi.
MADDE 3: “İyi niyetle verilmiş emek” savunması, geçersizdir.
Cehenneme giden yol, iyi niyet taşlarıyla döşelidir. — Atasözü
Önemli olan tek şey (kanunlar ve ahlak kurallarına uyulduktan sonra) sonuçtur. — Yaşar Safkan
Evet aynen öyle. “Esas” niyetinizin ne olduğu kimseyi ilgilendirmiyor. Ama ortaya çıkarttığınız sonuç herkesi ilgilendiriyor ve etkiliyor. Emek vermeniz umrumuzda da değil. Değerli zamanınızı harcamış olmanız da bizi ilgilendirmiyor. Eğer emeğinizi ve değerli zamanınızı, başka insanların hayatını zehir eden ayrımcılık canavarını besleyecek işler yapmakta harcıyorsanız, bal gibi siz de suçlusunuz. Yaptığınız o hareketin o kadar derin ve uzaklara erişen etkileri var ki, aynı bağlamda hizmet ettiğiniz “ulvi değerler” yanında pek önemsiz kalıyor. Yani, bin kişiye bir öğün yemek verirken, diğer yandan bir ama bir tek kişinin çok da başarılı olabilme ihtimali olan kariyerini yok ediyorsanız, zararınız faydanızı kat be kat aşıyor demektir.
Emekten konuşacaksak, on beş yıldır Boğaziçi Üniversitesi’nde saati (bugünün parasıyla) dokuz liradan ders veriyorum. Bir tek öğrenciye bile “senden X olmaz çünkü sen Y’sin” dersem, bütün emeklerim kafamda paralansın. Kendimi bu skalada yargılıyorum. Bu miktarda emek vermediyseniz, hiç artınızın eksinizi telafi edebileceğini düşünmeyin bile.
MADDE 4: “Bunun üzerinden prim yapmaya çalışıyorsunuz” savunması, geçersizdir.
Yok artık!
Ne primi? Prim olması için kazanılan bir şey olması lazımdır. Ortada, bir şey kazanan kimse yok. Ayrımcılık yüzünden haketmedikleri ve içinden geçmesi zor bir hayat yaşayan insanlar var. Yani bunlar zararda. Daha fazla zarar görmemeye çalışmak, bu -farkında olarak ve olmayarak- zarar veren insanları durdurmaya çalışmak, prim yapmaya çalışmak değildir! İnsanların uğradığı zararı algılamamaktan daha ileri, “prim nedir, nasıl yapılır” konusunda cehalet vardır!
Ayrıca…
Bu bir savunma bile değildir. Karşı saldırı denemesidir. Dolayısıyla, yapılan ayrımcılık hareketini hiç hafifletmez. Yani diyorum ki, ortada prim falan yok. Ama tut ki prim yapmaya çalışanlar var. Sen gene de bal gibi suçlusun hacı! Ayrıca, kendisi zarar görmediği halde, ayrımcılık yapan insanların hareketlerini gün ışığına çıkartarak, onları eleştirerek, durdrumaya çalışan insanların prim yapması kötü değil, iyi bir şeydir! Kendisi zarar görmüyorsa, başkalarının hakkını savunan, adalet hisleri olan, güçlünün değil, haklının yanında olmaya çalışan bir insandır. O prim yapmasın da kim yapsın?
Yani…
Yapmayın güzel kardeşim ayrımcılık. Savunmayın da. Şakasını da kendi özel ortamlarınızdan dışarı çıkarmayın. Kaş yapmaya çalışırken, göz de çıkarmayın. Böyle bir hataya düştüyseniz de, efendi olun, özür dileyin. Doğru yola dönmek için, hiçbir zaman geç değildir. Ayrımcılığa uğrayan insanlar, sizin yok olmanızı istemiyorlar. Sadece ayrımcılıktan kaçınmanızı istiyorlar.
Affederler.
Affederiz.
Cem der ki
ayrimciligin temelinde onyargi var. onyargi ise birazcik at gozlugu birazda bilgi sahibi olmadan fikir belirtmek gibi sonu bazen irkciliga kadar uzanabilen ve genelde insani hayatindan bezdiren sacma sapan bir olgu…
ha, bunla bas edilebilinebilir mi? egitimle duzelebilir mi? dersen; egitime, bilime, sanata ve insana dusman bir nesil var ki disarida isin cok cok zor, sabir lazim adama…