Efendim, eski zamanda padişahın birinin çok sevdiği, canavar gibi bir tazısı varmış. Avlarda ok gibi fırlar, çok iyi koku alır, avı hemen bulur cinsten bir köpekmiş. Ancak, gel zaman git zaman hayvana bir haller olmuş. Sanki o canavar tazı gitmiş, yerine sümsük, tembel bir köpek gelmiş.
Padişah bu duruma pek üzülmüş. Ancak, ne baytarlar ne de doktorlar hayvanın derdini anlayamamışlar, derman bulamamışlar.
Sonunda padişah, “Şeyhülislam, köpeğe muska yazsın!” diye buyurmuş.
“Padişahım hiç köpeğe muska olur mu” demişler, ama dinletememişler. Mecburen şeyhülislam’a bildirmişler.
Şeyhülislam da önce “olmaz” diyecek olmuş ama, bakmış emir büyük yerden, pabuç pahalı. Ne yapsın, söylene söylene, puflaya puflaya bir muska yazmış. “Takın bunu köpeğin boynuna” demiş.
Muskayı köpeğin boynuna takar takmaz, köpek tekrar canavar olmuş! Ne sümsüklüğü kalmış ne miskinliği.
Aradan zaman geçmiş, köpek ölmüş, şeyhülislam ölmüş, padişah ölmüş… Geriye bir muska kalmış. Zamanın padişahı buyurmuş ki, “açın şu muskayı da, ne yazmış görelim!”
Muskayı padişahın emriyle açmışlar. İçinde şunlar yazılıymış:
Muska yazdım padişahın itine
Tutsa da ..kime, tutmasa da ..kime!
Kıssadan hisse: Ben de bir muska yazdım AzBuz’a!!!
Bir cevap yazın