Mac’çi diyecektim aslında. Başlıkta pek iyi durmuyormuş gibi geldi, demedim. Burada da pek iyi durmadı ya, neyse.
Bilenler, önceki laptop’ımı bilirler. Bir Sony Z serisi laptop idi. Geçmiş zamanda konuşuyorum, ama hala duruyor. Başına bir kaza geldi. Yani getirdim. Yani çantadan aşağı düşürüp yerde yuvarlanmasını sağladım. İsteyerek değil tabii. Sonuçta, orası burası çizildi, açma kapama düğmesinin olduğu köşe de kırıldı. Açma kapama düğmesi oldukça havadar şimdi.
“Yaptır, kullanmaya devam et” diyenler vardır. Hayat o kadar basit değil. Yaptırılması ay hesabıyla sürecek. Bir yandan da, bir “nerd” olarak, kırık oyuncakla oynamaktan nefret ediyorum. Soğudum oyuncağımdan. Yapacağım şu, tamir ettirip satacağım onu. Yakın zamanda GittiGidiyor’da görürseniz şaşırmayın…
Oyuncak kırılınca, yerine yenisini aldım. Beynimi yıkadılar Gökay ve Elif. Birinde MacBook Air var, ötekinde 13″ MacBook Pro. Ben de bir MacBook alayım dedim. Tabii aşağı kalmamam lazım. MacBook Pro alınacak. Baktım, 13″ var, 15″ var, 17″ var… Sonuçta 17″ almaya karar verdim. Sebep mi? Söylemesi işime gelen sebep, pil ömrü, işlemci kuvveti falan. Söylemesi işime gelmeyen sebep ise, yaşın artık kemale ermesi dolayısıyla, küçük ekranlarda rahat edememem. Ekran 17″ olup da, fontları da biraz büyütünce hayat daha rahat oldu. Ağırlık 3kg, ama o kadar kusur kadı kızında da olacak.
Terbiyesiz arlanmaz bir adam olduğum için, RAM’i de upgrade ettim hemen. Makinayı 4GB’tan 8GB’a yükselttim.
Güzel mi makina? Elbette. Zaten güzellik konusunda Apple ile aşık atabileceğini düşünen varsa beri gelsin. Sanat eseri mübarek.
Kullanırken, yazılım konusunda durumun epeyce değiştiğini gözledim. PowerPC meselesinden cayıp, Intel platformuna geçmek her türlü hayırlı olmuş MacBook’lar açısından. Her bir şeyin yazılımı bulunuyor artık. Pek çok yazılım için de, “PowerPC için yok” diye not var. Doğru zamanda girmişiz MacBook olayına.
Zorluk oldu mu? Oldu tabii. Mesela klavyede. Bir kere “delete” tuşu yok. Windows’ta kontrol ile yaptığınız çoğu şeyi “cmd” ile yapıyorsunuz. Ama bazı şeyler de halen kontrol tuşu ile. Türkçe klavyede “alt-q” ile “@” işareti yapmaya çalışırken, “cmd-q” yapıp programları kapatıvermek de kızdırıcı bir şey.
Öte yandan ise, Mac OS X’in Unix tabanlı olması güzel bir durum. Çünkü benim sadık dostum kara ekrandır. Linux’tan pek tanıdık olan bash shell çalışıyor. Bir şeyler fazla sardırınca, aç kara ekranı, yapacağını oradan yap. Compiler var, prensipte her Unix temelli program çalışıyor. (Bir fizikçi “prensipte” deyince, korkacaksınız!)
Pil ömrü akıllara ziyan. 8 saat kadar gidebiliyor, iyi bir günde, iyi bir rüzgar ile. USB üzerinden başka cihazlara kanını emdirmek için iyi de bir kaynak. Cep telefonunu, iPad’i şarj etmek için iyi işe yarıyor. (Evet, iPad de aldım, beni mahkemeye verin. O başka yazının konusu olacak.)
Henüz denemedim ama (aslında RAM’i 8GB’a o yüzden çıkarttım) üzerinde virtual makina da çalıştırmak mümkün olacak. Onun üzerinde de bir cins bir Windows koşturursam, karambol durumlarda o işi de görür.
Güzel yönlerden biri, kutudan çıktığı haliyle, pek çok şey çalışıyor. Mesela, hem Gmail’daki maillarımı, hem de işteki Outlook maillarımla senkronize oluyor. Takvimler, kontaklar da keza. Windows’ta bu fonksiyonu elde etmek için…. Yanmıştık.
Nesi eksik derseniz…
- Entegre 3G bağlantısı yok. Sony’de olduğu gibi içine SIM kartı takıp bağlantı kuramıyorum.
- DVD player var. Sony’de BD (Blu-Ray Disc) player vardı. DVD player yarık şeklinde, o hem güzel, hem de daha küçük diskleri kullanamamak anlamına geliyor.
- Üzerinde enetgre card reader yok. Beş kuruşluk şeyden neden kesinti yaparlar, anlaması zor.
Ha, son olarak da uyumasına hastayım. Kapat kapağını uyusun. Kaldır kapağı uyansın. Saatlerce uykuda kalıyor, pek de pil yemiyor.
Bu yazıyı da onu kullanarak yazdım.
Sonuç? Sonuç yok. Apple’cı oldum gibi. Ne kadar sadık kalacağım, bundan sonra da Apple almaya devam edecek miyim, zaman gösterecek.
Mustafa der ki
“once an apple user always an apple user” demiş büyük düşünür aynı batağa bende battım, battıkça bulanıyorum. Sanki nutella kazanı gibi,bulandıkça bulanıyor insan. Nefret ediyorum apple’dan, ulaşması zor ve bağımlılık yağtığı için.