Alakasız bir yerde ilk defa karşılaşmıştım bu benzetmeyle. Eğer yanılmıyorsam, Arnold Schwarzenegger’in “Bir Vücutçunun Eğitimi” diye bir kitabı vardı, orada okumuştum. Tam ifadeyi çıkartamayacağım, belki araba markalarını da karıştırıyor olabilirim. Ama yaklaşık şöyle bir laftı: “Eğer arabanız bir BMW ise, sürekli herkesle yarışmak istersiniz. Arabanızın hızlı olduğunu ispat etmek istersiniz. Ama, arabanız Ferrari ise, kimseyle yarışmak ihtiyacı hissetmezsiniz. Gaza basınca herkesi geçeceğinizi bilirsiniz çünkü.”
Bunu 1989 yılında okudum. Aradan yirmi yıl geçmiş. O kitapta, vücut geliştirme açısından söylüyordu bunu. Yani, orta karar vücutçular her yerde kendilerini göstermeye çalışırlar, ölçülerinden bahsederler… Gerçekten başa güreşen vücutçuların ise öyle bir ihtiyaçları yoktur. Onlar rakiplerini bilirler. Gereksiz yere gösteri, gösteriş yapma ihityacı duymazlar.
O zaman, benzetmeyi beğenmiştim ve yorumunu bu kadarda bırakmıştım. Şimdi ise, bunun arabayla, vücut geliştirmeyle değil, genel insan karakteriyle ilgili olduğunu düşünüyorum.
“Orta karar” adamlarla, “esas oğlan”ları (veya “esas kız”ları, cinsiyet problemi yapmayın), “sıradan” kurumlarla “esaslı” kurumları birbirinden ayırd edecek en basit testlerden biri bu. Turnusol kağıdı gibi.
Şimdi elimizden geldiğince isim verip parmakla göstermeden turnusol kağıdını nasıl kullanacağız inceleyelim.
Mesela, üniversite denen şey vardır ya. Sıradan olanı, sürekli “şu kadar yayın yaptık”, “bu kadar hocamız var”, “bilmem kaç bin metrekare arazimiz var” falan diye reklam yapar. Esaslı olanında, bunları araştırırsanız siz bulursunuz ancak. Sıradan olan, hep şunu yaptık bunu ettik diye konuşur. Esaslı olan ise, yapacaklarından bahseder. Biri üniversite olmaya, öteki ise geleceği şekillendirmeye çalışıyordur çünkü.
Öğretim üyeleri de öyledir. Sıradan olanlarda çok sık görülen bir şey, gerekli gereksiz kendisini “Prof. Dr.” diye tanıtmaktır. Ortamda yarışma derdi. Esaslı olan ise ismini söyler, titrini değil. Onun titrle, sosyal ortamda yarışmakla işi yoktur çünkü. Onun yarışı, diğer insanlarla değil, bilimle, bilinmeyenledir çünkü.
Teknik adamlarda da tipik davranışlar vardır. (Ben teknik adam deyince, yazılımcı, sistem yöneticisi vesaire anlaşılacak, yoksa Fenerbahçe teknik direktörü değil!) Yine daha önce yaptıklarından bahsederler sıklıkla. Teknoloji isimleri sayarlar, takır takır, sanki o isimler cümleden dışarı çıkıp onların adına işi halledecekmiş gibi. Neyin nerede gerekli olduğunu bilmediklerinden, kendi bildikleri araçları överler. “Şunu yaptım”, “bunu ettim” diye geçmişi anlatmaya bayılırlar – durup dururken!
Maalesef ki, koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi dendiğinden, bunların bir kısmı bir yerlere, takım lideri, müdür, hatta genel müdür olurlar.
Bunlara genel olarak müdür değil, “füdür” diyelim.
Füdürler çok tehlikelidir…
Düşünün, kendinden emin olmadığı için sürekli kendisini iyi göstermek için debelenen, her fırsatta kendisini başkalarıyla karşılaştırmak isteyen birileri… Başka insanlar üzerinde güç sahibi oluyor.
Füdürler, kaderin cilvesi ile (feleğin sillesi de olabilir) kendi altlarına düşmüş olan adamları, yine kendi sıradanlıklarını aşmak için kullanmaya çalışırlar. Onları ezerler. Ezilmeyi kabul eden elemanlar, onlar için “iyi” elemanlardır. Sürekli birilerini birileriyle karşılaştırırlar. Beğenmezler. Bir şeyler ters gittiğinde, suç asla onlarda olmaz – mutlaka elemanlardadır. Bir şeyler iyi olursa da, mutlaka onlar yapmıştır; en ufak başarıyı bağıra çağıra herkese hemen anlatmaya kalkarlar.
Tabii benzer durum, okulda, hocalarda da vardır ya… Hocanın iyisi öğrenciyi ezmez. Neden ezsin ki?
Örnekleri bırakıp, geri genele ve benzetmeye dönersek… Bu BMW sahiplerinin bir de takipçi kitlesi vardır. Bunlar, orta karar bile değil, direkt dandik araba sahipleridir. Anadol kitlesi diyelim bunlara. (Öyle bir araba üretilmiyor ya yıllardır, rahat olalım.) Bunlar BMW’ye hayrandır. “Yok canım, ondan iyi Ferrari var, olmadı F1 arabaları var” diyenlere karşı BMW’yi bütün güç ve kalpleriyle savunurlar. Elbette, BMW sahipleri bunları etraflarına toplamaktan çok hoşlanırlar. Yukarıda dediğimiz gibi, bunlar ezilmeye hazırdır zaten.
Şimdi şöyle bir şey oluştu yazıda. Her BMW sahibi böyle midir? Değildir. BMW de zaten kötü araba değildir. BMW’sini bilen, “en hızlı” olduğunu iddia etmeyen, yolda serserilik yapmayan, başkalarına zarar vermeyen BMW sahiplerine saygımız vardır, severiz, arabalarına da keyifle bineriz.
Ancak, serserilerin BMW’sine binmeyiz. Anadol’a bineriz, daha iyi.
Bir cevap yazın