Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü’nde dün benim için parti düzenlediler…
Hocalarım ve öğrencilerimden oluşan kalabalık bir grup ile beraber iki saat kadar konuştuk, söyleştik, yedik, içtik.
Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü, yıllardır hep “doğal evim” olarak gördüğüm yer oldu. Ev olarak içine girip oturamamış olsam da, hayatın tüm yoğunluğuna rağmen başladığım günden beri “mücbir sebep” durumları dışında oranın ucunu hiç koyvermedim.
İşin başlangıcı, 2001 yılına kadar dayanır. Bilenler bilir, 2000 yılının sonunda (sonunda derken bayağı bayağı sonunda, 20 Aralık’tan sonra) MIT’de doktorayı bitirip, İstanbul’a dönmüştüm. Hayatın değişik yönden esen rüzgarları o zamandan esmeye başladığından, programcı olarak çalışmaya başladım. O esnada, değerli hocam Alpar Sevgen ile görüştüm. O bana “bölümde ders vermek ister misin?” diye sordu… Becerebilir miyim, beceremez miyim diye düşünürken, yapmaya karar verdim. Başlayış o başlayış. Aradan yedi yıl geçti. Bir bu dönem, bir de arada Yeditepe Üniversitesi’ndeki problemli bir dönem hariç, her dönem Fizik Bölümü’nde bir ders verdim.
İster istemez Alpar Sevgen hocamın adını bir daha anacağım burada. Benim olaydan uzaklaşmama hiç izin vermedi. Vermek istediğim dersleri vermemde, yeni ders açılmasında, öğrenci bulunmasında, “gereği” olduğunda yazın ders vermemde benden yardımını ve desteğini hiç esirgemedi. Öncesinde ve sonrasında yaptıkları ayrı bir yazının konusu olabilir, burada konudan sapmayalım.
Boğaziçi’ndeki dersler, benim için hep keyif kaynağı oldu. En yorgun zamanımda bile, kendimi sürükleyerek götürdüm, her seferinde de sürüklediğime memnun olarak çıktım oradan. Öğrencilerimi, onlara bir şeyler öğretmeyi hep sevdim çünkü.
Reel olarak olmasa da, “virtual” olarak bölümdeki varlığım sürecek. Gelecek dönem “on-line” dedikleri cinsten (aslında tam olarak off-line oluyor bunlar) ders vermeye devam edeceğim. Alpar hocam öyle uygun gördü!
Şimdilik, Boğaziçi Üniversitesi’ne de “hoşçakalın” demiş oldum.
Bir cevap yazın