Teknoloji katlanarak gidiyor ya… “Moore’s law” diye bir şey var, diyor ki 18 ayda bir CPU hızları iki katına çıkar, maliyeti de yarıya iner. O hızı hala koruyoruz.
Ancak, CPU hızlarından konuşmak pek teknik meseleye giriyor. Yani, “clock speed” üzerinden konuşsak, bir yerelere varacağız ama, en son onlardaki artıştan çok, çekirdek sayısını artırdık, pipelining yaptık falan. Dediğim gibi, iş fazla teknik ayrıntıya sarıyor.
Öte yandan depolama teknolojisi öyle değil. Byte dediğin byte’tır, hep de öyle kalacak. Çok direkt bir karşılaştırma mümkün. Burada olaya, basit tarafından, “ev kullanıcısı” dediğimiz insanın ulaşabildiği teknolojiden doğru yaklaşacağız. Benim hatırlayabildiğim yerden başlayacağız :-).
Benim dokunduğum en eski bilgisayar, Commodore 64. (Tamam çok haber değeri yok bunun.) Bende pek olmadı ama, meşhur 1541 disk drive (veya çakması vardı bunun daha ucuza, ondan) sahibi olanlar, “beş çeyreklik” denen yaklaşık bir at nalı boyundaki ince bükülebilir (ama bükmemek lazım tabi) disketlerden kullanırlardı. Bunların bir yüzü, aman şapkanızı tutun, 360 KB verinizi depolardı. Ha, daha güzeli, disketin tek tarafını kullanırdı bu disk drive. Disketin uygun bir yerine dikkatle içerideki manyetik diski kesmeden bir çentik açınca, garantisi olmamakla beraber arka yüzünü de kullanıp, bir diskette 720KB saklayabilirdiniz!
Aynı zamanlarda, Amstrad’larda 3″ disketler vardı. Üçbuçuk değil, üç. Tam kapasitesini çıkartamıyorum, ama bu civarda olsa gerek.
Araya bir hikaye sıkıştırayım. Sene 1993 ya da 1994 olacak. Taylan’ın evindeyiz. (Şimdi Doç. Dr. Taylan Akdoğan oluyor kendisi.) Onda o zaman için de “eski” durumda olan Amstrad var. Çıkarttı. Yanında entegre 3″ drive var. Dedi ki, “buna beş çeyreklik disket de giriyor!”. “Hadi canım” dedim. “Tabi ki giriyor” dedi. “Göster bakalım o zaman” dedim. Aldı, büyük bir sakinlikle beş çeyreklik disketi ikiye katladı… Aynı sakinlike “işte” diyerek 3″ drive’ın içine soktu! Gülmekten gözlerimden yaş gelmişti…
(Hayır, o durumda diskete okumak ya da yazmak mümkün olmuyor — merak eden varsa…)
Hikayemize dönersek… Sonraki bilgisayarım (ve bir çok zamanın çocuğunun bilgisayarı) Amiga oldu. Onun üzerinde entegre 3.5″, nam-ı diğer üç buçukluk disket sürücü vardı. Pek standart bir formatta kullanmamasına rağmen, üç buçukluk “double density” disket kullanıyordu. Disket başına 720 KB. Yani aslına bakarsanız, Commodore 64’ten pek ileri bir durum değil. Yani önünü ve arkasını beraber kullandığı için (bunu yapabilmesi için sürücüde çift kafa var tabii) iki katı kapasiteden ibaret gelişme.
Hard disk denen şeyin adını o sıralarda duydum. İsmine pek mana veremesek de (o hesapla üç buçukluk disketler de bayağı sert yani) kavramı anlamıştık… Daha doğru tabir aslında “fixed disk”tir ya, neyse. Amiga’da mevcudiyetini duyduk ama sahip olamadık, görmedik de. Fakat dergiler falan 20 MB hard disk’lerden bahsediyordu. Olağanüstü! Neredeyse 30 tane disket parmaklarınızın ucunda!
IBM PC falan derken, toplama PC devri geldi. Her köşede dükkanı açan, PC toplamaya başladı. Onların da adı o zaman “IBM compatible” idi diye hatırlıyorum. İlk PC’im biraz geç olmakla beraber, bir 486 idi ve tamı tamına 250 MB hard diski vardı! O zaman için bulunan en büyük disk…
Bu esnada her şey halen disketten yükleniyor… Disket kapasitesi biraz daha büyük artık, “double density” değil, “high density” disketler kullanılıyor. Disket başına 1.44 MB. Ama, uzun boylu oyun falan yüklenecekse, yedi disket, dokuz disket gibi absürd miktarda disket kullanılıyor… Linux kurmaya kalkıştım, 60 disket falandı… Olacak iş değil. Windows 3.1 var, yedi disket mesela.
Bu absürd dönem çok uzun sürmedi. CD-ROM denen şeyle tanıştık. Birden bire işler tersine döndü. Hard disk kapasitenizden daha yüksek kapasiteli bir taşınabilir medya var ortada. Ancak bir problem var: Siz yazamıyorsunuz. Yazılmışı okuyabiliyorsunuz. İçinde bilmem kaç tane oyun içeren CD-ROM’lar fırladı piyasaya. Mevcut hard diskiniz kadar, ya da onun bir kaç katı bilgi tutabiliyor içinde; 600 MB!
CD – disket – hard disk üçgeninde bir kaç sene yaşadık. Hard diskler biraz daha büyüdü. Sonra, CD yazıcılar “satın alınabilir” seviyeye geldi. Yazılabilir CD-ROM’lar pahalıydı önce. Tabi problem şuydu, bunlara bir kere yazabiliyordunuz. Zaten “yakmak” tabir edilir. (Tabirden biraz da ötedir, fiziksel olarak disk üzerinde iz bırakıyorsunuz çünkü gerçekten.) Yazılabilir CD alıp, verileri bunlara arşivlemek adet oldu. Yazıcı 4x olunca, 20 küsur dakika sürüyordu CD yazmak. Bu esnada data kesilirse falan, CD bardak altlığı oluyordu.
Sonra CD-RW, yani yeniden yazılabilir CD’ler çıktı. Ama yerinde değişiklik yapılamıyor, komple silip baştan yazılıyordu. Ardından, DVD’ler yine salt-okunur olarak çıktı piyasaya. Onun da yazıcısı çıktı. Artık 4.7 GB veri yazabiliyorduk. Onun da yazıcısı, 2x, 4x falan oldu.
Bu arada hard disk boyutları da 20 GB falan civarına gelmişti artık. Yine de, birkaç DVD yazınca, bütün hard disk’in yedeğini almak mümkün oluyordu.
Zannettik ki, çok bir sürü DVD yazacağız. Sadece ben değil, bugün bir sürü arkadaşın elinde o bir kaç yıl önceki dönemden kalan kutular, “cakebox”lar dolusu yazılabilir CD ve DVD vardır…
Sonra ne oldu? Mertlik bozuldu. Hard disk kapasiteleri, bugüne kadar icad edilmiş en çok yer tutan şey olan filmlerle bile doldurulamayacak seviyelere, yani yüzlerce GB seviyesine geldi. Hard disk yedeğini de hard disk’te tutabilir hale geldik.
Bunların bir yerinde, yaklaşık DVD yazıcılarla beraber, hayatımıza USB flash disk denen bir şey katıldı. Kapasiteler önce MB’lar ile ölçülürken, bunlar da şimdi GB’lar seviyesine çıktı. Bir şeyi yanımızda taşımak istersek bunlara kaydediyoruz. Hatta, küçük kapasiteli olanlar, “verilebilecek” kadar da ucuzladı. Hem bunlar, disket, CD, DVD gibi pek de bozulmuyorlar. İçlerinde hareketli parça, üstlerinde çizilecek yüzey yok çünkü.
Hayatımıza yeni kenarından köşesinden bulaşmaya çalışan SSD denen, “solid state disk”ler var. İçlerinde aslında “disk” yok bunların. Sülale olarak flash disk’lere daha yakınlar, ama hareketli parça içermiyorlar. Performansları da hareketli parça içeren “konvansiyonel” hard disk’lere göre çok daha iyi. Bunlar şimdi gigabyte seviyesinde.
Tabii belirtmek gereken bir şey daha var. Her yeni teknoloji tutmuyor. Arada hayatımızdan gelip geçen, ama hiç “günü”nü yaşayamayan teknolojiler de var. Mesela, sadece BIOS setup ekranlarında gördüğümüz, 2.88 MB’lık “ED” (Extra density? Görmedik ki bilelim.) disketlere yazabilen drive’lar ve doğal olarak bunların disketleri hiç tutmadı, gününü yaşamadı.
“Süper disket” ihtiyacını karşılamak için Zip Disk, Zip Drive diye bir şeyler çıktı. Disketleri normal disketten daha irice. Önce 100 MB, sonra 250 MB kapasiteli disketlerini yaptılar. Ancak yaygınlaşamadığı ve disketleri pahalı olduğu (ve hep öyle kaldığı) için tutmadı bir türlü.
Geçen gün, eve çantamda 2×2 = 4 TB kapasiteli hard disk ile gittim…
Peki gelecekte bizi ne bekliyor?
Falımıza bakalım.
Şimdiden belirtileri var. Network hızlarımız, şu anda 8 Mb/s hızına erişmiş durumda. Bunu bir 10 ile çarpabildiğimiz zaman, veriler nerede olursa olsun, evimize film seyretmeye yeterli hızda ulaşacak. O zaman gerçekten verileri evde depolamak isteyecek miyiz? Şimdi bile, “küçük” şeyler her yerden ulaşılsın diye, kendimize mail atıyoruz onu attach edip. (Mesela Gmail. Reklama mı girdi?) Nerede duruyor bu? “Bulut”ta. “Cloud computing” diyorlar ya…
Tabii ben bulutun içini gördüm. Google’da tamı tamına [SANSÜR] adet makina, [SANSÜR] adet disk var. Toplam disk kapasitesi de [SANSÜR] kadar. Belki de gelecekte, bilgilerimiz hep bu “bulut” ve benzerlerinde duracak. Evimize disk getirip bozuldu mu bozulmadı mı düşünmeyeceğiz. Google’ın mühendisleri var, hepsi de okumuş çocuklar, bırakacağız onlar düşünsün.
Başını sonunu bağlayıp kapatalım…
1984’ten 2010’a gelirken… 26 yıl geçmiş.
360 kB’tan 1 TB seviyesine gelmişiz. Benzer fiyat karşılaştırması yaparsak, o zaman 40 disket fiyatına muhtemelen bugün 1TB disk alabiliyoruz. Yani aynı paraya, yuvarlak hesap 15 MB’tan 1,000,000 MB seviyesine gelmişiz.
Yaklaşık hesap yine, 50,000 kat ucuzlamış bir byte saklamanın fiyatı.
Yani her yıl %50 artmış civarında bir yıllık artış hızına denk geliyor. Bunun enflasyonu da yok. Byte byte’tır.
Bakalım daha nerelere varacak?
zsg der ki
Kaset/kartuş denilen çok çılgın bi teknoloji daha vardı, 1-2gb kapasiteli. Tüm bir bilgisayarın hard diski yedeklenebilsin diye kapasitesi “büyük” tutulmuş. (O cd-disket-hard disk devri sırasında çıkmıştı). Fakat arkadaş manyetik bant üzerine kayıttı ve bir önceki “session”da nerede kaldığını tutamıyordu.
Ben son derece gereksiz bir adamın goygoyu sayesinde tanışmıştım bu teknolojiyle, bunun dışında pek bileni yok sanırım.