Daha önce bir yazıda, “Durvan”dan bahsedip, “Bir nevi nickname. Bir ara onun da hikayesini yazarım.” deyip geçmişim.
Onun üzerinden altı ay kadar geçmiş. Geçen akşam benim çırak yazar zesege (çırak diyoruz ama aslında benden iyi yazıyor, bunu söylediğimi duymasın) ile konuşurken konusu açıldı. Durvan nedir ne değildir, zararları ve faydaları nelerdir kendisine anlattım. Anlatırken de, anlattıkça hatırladım. Hafızanın uzun zamandır dokunulmamış, tozlanmış sayfaları yeniden çevrildi, üflendi, okundu. Tabii silinmiş yerleri mümkün olduğunca aslına uygun şekilde yamandı. İlginçtir, hayatın ondan öncesi ve sonrasıyla çok ilgisi olmadığından, hafızada bir “ada” haline gelmiş…
Zeynep’e de söz verdim yazacağım diye. Dün gece olmadı, canım çıkık haldeydi. Kısmet şimdiyeymiş.
Neresinden başlamalı ki?
1995-2000 yılları arasını, MIT’de fizik doktorası yaparak geçirdim. En azından resmi tarih böyle yazıyor. Şimdi bakınca, yalnız onu yapmamışım…
Doktora ilginç bir meseledir. Sürekli üzerinde çalışmak mümkün değildir. Doktora öğrencisinin bir miktar süreyi “ziyan” etmesi de, açık seçik söylenmese bile beklenen bir durumdur aslında. Eh, o süreleri de ziyan edecek bir yer de lazımdır elbette.
Ben de bir şeyler buldum elbette. Zaman ya MIT’de ya da Los Alamos’ta (laboratuarda) geçiyor, her iki durumda da bilgisayar ve Internet ulaşımı sürekli. Sıkılınca, web karıştırılıyor (o zamanlar web dediğiniz şey şimdikinden çok kısır) ya da oyun falan oynanıyor…
Oyun derken, fantazi oyunlarına zaten merakım var. Dungeons & Dragons falan tipi o zamana kadar ne oyun varsa oynamışım PC üzerinde.
Web’i karıştırırken yine, daha önceden pek duymadığım yeni bir oyun tipiyle karşılaştım. MUD. Multi User Dungeon, yani çok oyunculu zindan falan demek. Ne olduğunu şöyle açıklayalım. Bugünün çok oyunculu, mesela Diablo falan tadında online oynanan oyunları var ya… Ha onun gibi ama, yalnız text tabanlı… Yani yazı yazarak ve yazanları okuyarak oynanıyor. Öyle bir yazılım da gerektirmiyor, terminal ekranından “telnet” ile bile oynanabiliyor…
Bunlardan birkaç tanesini denedim. Çok tutmadı. Sonra bir tanesinde dikiş tutturdum. Adı “Dragon Realms”… “Dikiş tutturmak”, olanın yanında çok hafif kalır. Tam olarak obsesif kompulsif şekilde oynadım oyunu aylar boyu, muhtemelen bir yıla yakın süre. Dersleri ve ödevleri bertaraf ettikten sonra, uyumamacasına oynuyordum. Pek çok sefer tek oturuşta 24 saati devirdiğimi çok iyi hatırlıyorum. Bir yıl kadar sürede, level 1’den level 100’e çıktım. Oyunun “ileri gelen” oyuncularından oldum. “Immortal” ekibiyle (oyunun sahiplerine veya yönetici ekibine genel olarak immortal, ya da kısaca imm denir) kapıştım. Neredeyse aforoz edildim. (Bal gibi haksızdım bu arada!) Biraz da sıkıldım.
Benim gibi immortal takımıyla kapışıp, aforoz durumunda olan başkaları da var. Diğer bir kaç kişiyle beraber, bunların yeni bir MUD kurduğu haberi geldi. Daha oyuncusu yok, bunlar immortal ekibini bir araya getirmeye çalışıyorlar. Oyunun dünyasını inşa edecek, yönetecek falan birileri lazım. İlginç geldi. Öğrendim adresini.
Gittik girdik oyuna. “Abi ben de oynayayım mı” tadında. Beni bir de sınava tabi tuttular; dünya inşa edebiliyor muyum diye. O da bir-iki oda yapıp, tarifini yazmak falan. Neyse becerdim onu. “Tamam” dediler, “seni de immortal yapacağız, hayırlı olsun”.
Oyunun kendi bir fantazi dünyası var tabi, Lord of the Rings gibi. Hikaye yazmayı iyi beceren bir arkadaş yazmış. O dünyada on iki adet tanrı var. (Sürüsüne bereket.) 11 tanesi ya dolu, ya da birilerine rezerve. “Peki” dedim, “bana ne düşecek?”
“Durvan” dediler.
Durvan olduk. Seçenek yoktu zaten. Oyunun hikayesine göre, Durvan cücelerin tanrısı (bkz. Lord of the Rings – Gimli). Çekici ve örsüyle, dünyayı şekillendirmiş olan tanrı.
Oyuncu falan yok ortada, dünya toplam 100 odadan falan oluşuyor ki çok az. Savaş sistemi şu bu falan bozuk. (Belli bir hazır kod kullanılmış, merak edenler için CircleMud 3.0) Koda başka yerden milletin yazdığı yamaları uygulamaya çalışan arkadaş tam becerememiş, çalışan ama yarım çalışan bir sürü şey var…
Bana bir “alan” verdiler. “Aha buraya 100 odalık bilmemne yapacaksın” dediler. Ne istendiğini hatırlamıyorum bile. Hiç bir zaman bitmedi o iş çünkü.
Bir kaç gün sonra, dedim ki, “yahu bunun kodu nerede kimde kim uğraşıyor bununla?”. “Everan” dediler. O da nickname tabii. Asıl adı Justin Adler, Avustralyalı. Yakaladım adamı online. (Öyle messenger falan yok o zaman, en fazla ICQ var onu da beş kişi kullanıyo zaten, oyunda yakaladım.) Tam olarak ne dedim elbette hatırlamıyorum ama, hava olarak “abi şu kodla accık da ben oynanayım ya, bi tur be?” tadında koda access istedim. Şöyle bir düşündü. Sonra server’ın password’ünü falan verdi. Kaynak kod falan orada duruyor; orada da compile ediliyor ve çalışıyor…
Aldım kodu. Kendi makinamda compile eder çalışır hale koydum. Meseleye ufak tefek değişikliklerle daldım.
Sonra olay yavaş yavaş büyüdü. Daha çok “şu editör çalışmıyordu ya… artık çalışıyor” ya da “şunu yapınca crash ediyordu ya… artık etmiyor” tadına geldi.
Sonra daha da büyüdü iş. Dövüş sistemini düzelttim. Silahları standardize edecek prototip sistemi getirdim. Büyü sistemini düzenledim, onları da standardize ettim. “Class” sistemini adam ettim. Yeni oyuncu yaratma sistemi bozuktu, onu baştan programladım…
Oyun oyuncu alacak hale geldi ve oyunculara açıldı.
Ben bu arada oyunu aşağı yukarı baştan tasarladım ve programladım. Olmayan sistemler falan ekledim.
Dokuz ay kadar bir sürede, oyunun “esas oğlan”ı haline geldim. Hani uğraşan altı-yedi kişiden biriyim ama (on iki ideal sayısına oyun hiç bir zaman ulaşmadı), söylenmese de nihai kararların benden çıktığının herkes farkında, ben dahil…
Esasen, C ile programlamayı bu sayede öğrendim ben. O kodun içinde gördüklerim ve değiştirdiklerim bana çok şey öğretti.
Basitçe, kodu elime aldığımda, 500k kadardı. Bıraktığımda 2.5MB kadar olmuştu.
Üç ya da üç buçuk yıl sürdü bu. Doktoradan kaçtığımda gittiğim yer orasıydı. Oyun için yazdığım kod, doktora için yazdığım kodun… Kaç katıdır kim bilir… Kod yazmadığım zamanlarda da, oyuna girip insanlarla sohbet ediyordum. Diğer imm arkadaşlarla, oyuncularla. Çoğunun gerçek isimlerini hatırlamıyorum. Everan’ı yukarıda yazdım. Bir de Asteroth’u iyi hatırlıyorum, Richard Stoliar… O da Avustralyalı. Kişiliklerini hatırladığım, ama isimlerini veya nicklerini dahi çıkaramadığım bir grup daha insan var… Yarım yamalak yazmamak için pas geçiyorum.
Kodlamaktan başka şeyler de öğrendim. Mesela, bir şeyleri değiştirirseniz, yenisi ne kadar iyi olursa olsun, mutlaka bir grup insan şikayet edecektir. Çok insanı etkileyen bir kadar alıyorsanız, herkesi memnun edecek bir karar alamazsınız. Buna bir şey yapmamak da dahildir.
Oyun hç bir zaman aynı anda 25 oyuncuyu geçmedi. Ortalamada 15 kişi falan olurdu online gün boyu. Toplam aktif oyuncu sayısı da 300 civarındaydı.
Sonra ne mi oldu? Doktora bitti. Oyuna ayrılacak zaman tükendi. Bağlar koptu. O oyunların da modası geçiyordu, ben bıraktıktan sonra iki sene kadar daha yaşadı ve oyun kapandı.
Doktorayı bitirebilmek için son beş ayda oyuna çok az ilgi gösterdiğimi de eklemek gerekir. Yoksa doktoranın biteceği yoktu.
Şimdi, geri dönüp düşündüğümde, aslında düzgün bir yolu olsa, CV’ye yazılabilecek bir “şey” olduğunu düşünüyorum. Tamamen amatörce bir çalışmaydı, ama o oyunun kalitesinin yarısına ulaşmayan oyunlarla iyi para kazanan adamlar vardı. Yani, epey kıymet üretildi, ancak satılmadı; satılması düşünülmedi bile.
O zaman, zaman kaybı olarak düşündüğüm, hatta kendimi çok büyük ölçüde suçlu hissettiğim şeyin, şimdi hayatımın önemli deneyimlerinden biri olduğunu düşünüyorum…
Öyle mi? Yoksa gerçekten zaman kaybı mıydı? Karar sizin.
İşte Durvan bu.
Bir cevap yazın