Başlık, babamın bana anlattığı eski bir hikayeden geliyor. Gençliğinde arabada giderken, şoförün yanında oturan arkadaş, şoförün arabayı yavaş kullanmasından sıkılmış. Söylediği cümle de, başlıktaki efsane cümle: “Gaza ben basayım, direksiyonu sen kullan…”
Buraya kadar olay absürd ve komik. Gerçekte, (ilgili insanların orada ölmediğini bildiğimize göre) ifade edilen iş yapılmamış, veya yapıldıysa da, sınırlı bir şekilde yapılmış ki, ilgili insanlar o arabadan canlı çıkmışlar.
Hikayenin ana fikri bu değil tabi. Yukarıdaki absürd durum, yazılım projelerinde gerçekleşiyor.
Nasıl mı? Mükemmel bir şekilde!
Yazılım projesi, oldukça kompleks bir şeydir. Gereksinimlerin belirlenmesi, bunların analiz edilmesi, ardından bu gereksinimler ve analize göre bir mimari yapı kurulması ve kod yazılarak projenin gerçeklenmesi gerekir.
Burada, akışların ve iş dağılımın düzeni, mimari yapı, kullanılacak teknolojiler, takımın ve insanların birbiriyle ilişkisi, yukarıda söylediğim kompleks yapıyı oluşturur. Bu işin sağlıklı olarak yürümesi için, bütün bu yapının, bir uyum içinde çalıştırılması gerekir. Burada, hem ekibin ve yazılımın iç yapısı, hem de dış şartlar etkilidir.
Otomobil örneğiyle karşılaştırırsak, arabanın düzgün bir şekilde çalışması için, hem tüm parçalarının sağlıklı olması, hem de tüm kontrollerin tutarlı ve orantılı bir şekilde sürücüsü tarafından, dış şartlarla uyumlu bir şekilde idare edilmesi gerekir.
Genelde, yolda giderken insanlar sürücüye fazla bulaşmazlar. Bulaşsalar bile, bu sözlü seviyede kalır. Sürücü, ya önceden belirlenmiş bir yere gider, yada o anda talep edilen yere. En en fazla da, hangi yoldan gidileceği söylenebilir sürücüye. Bundan öte karışmanın, hatta direksiyonu ellemenin, gaza, frene basmaya çalışmanın herkesin hayatını tehlikeye atacağı bilinen ve anlaşılmış bir durumdur.
Her nedense, yazılım yöneticisinin durumu bu olmayabiliyor.
İsim-cisim vermeyeceğim (bugüne kadar hiç vermedim) ama, bunca yıllık şoförüm, ne yollar, ne yolcular, ne arabalar, ne hava durumları gördüm; ama bu kadar beter şartları bir arada görmedim!
Yola çıktığımızdan beri, projeye karışmayan kalmadı. TEM’den gidelim dedik, istemediler. E-5 bize daha iyi dediler. Güzel. Sonra, “bazı yerlerde TEM’e çıkalım, yoksa yavaş oluyor” dediler… En sonunda geldiğimiz yol, TEM ile E-5 arasındaki topraktan gitmeye denk geldi…
“Burda gitmek için arazi aracı lazım” dedik… “Yok biz onu kullanamayız, el arabası neyinize yetmiyor” dediler. Son durumda da, “el arabasıyla neden 120 yapamıyoruz” diye soruyorlar…
Projede öyle bir duruma geldik ki, oluşan sorunlara çözümler, “iyi” çözümler değil, “en az kötü” olan çözümlerden geliyor. İşin ortasında istekler değiştiğinden, herkes mimarinin ve çözümlerin nasıl olması gerektiği konusunda hem ukalalık, hem de baskı yaptığından, eğri-büğrü bir projemiz var artık.
İşin en sakat tarafı şu: Bu arabanın, varacağı yere ulaşması çok zor. Muhtemelen yoldan çıkıp takla da atacak. Araba takla attığında, yandan gaza basan, elini uzatıp sileceği çalıştıran, vites koluyla oynaşanların hepsi kaçacak. Sorumlu diye şoför koltuğunda oturan kimse, onu bilecekler!
Yazılımcının suçu ne yahu???
Akın Kaldıroğlu der ki
Ben artık araba kullanmıyorum, tek sebebi de bu 🙂