Kaptanım.
Bitkinim.
Ama kaptanım.
Kaptanların bitkin olmaya hakları yok. Kaptanların surat asmaya da hakları yok. Kararsız olmaya da. Bir şeyleri bilmemeye de. Ağlamaya da. Daha kötüsü, gemiyi terketmeye de hakları yok.
Ne ara, neden kaptan olduğum konusunda da bir fikrim yok. Artık sanki ezelden beridir öyleymişim gibi geliyor. Ebediyete kadar da öyle kalacakmışım gibi. Sabah ve akşam. Gece ve gündüz. Dümen elimde. Sallanan dünya mı gemi mi birbirine karışmış.
Nereye gittiğimi de bilmiyorum. Nerede olduğumu da. Harita kaybolalı çok olmuş.
Tayfanın bir kısmı yitmiş gitmiş. Nasıl ne ara olduğunun farkına varmamışım.
Ortalık hep sisli. Gün doğsa da görüş alanı değişmiyor. Yön bilmediğim gibi, önümü de görmeden gidiyorum. Sanki tek amaç bir şekilde gidiyor olmak… Ya da gittiğini zannediyor olmak.
Gacırtılar hep aynı. Görüntü hep gri. Ne ara böyle oldu, onu da bilmiyorum.
Nasıl bu hale geldi ki bu?
Bir amacı var mıydı bu geminin? Var idiyse, kaldı mı? Aldıran var mı?
Ben kaptan olmak istemedim ki.
Gemi bir yere varacak mı?
Varmak istiyor muyum?
Batacak mı?
Batmak istiyor muyum?
Denize atlamalı belki de. Dümen yok. Tayfa yok. Tayfaya ihtiyaç da yok. Yüzmeli alabildiğine.
Cesaretim var mı buna?
Kara yok mu kara? Bir yerlerde bir kara?
Sağlam yere basılacak?
Sağlam yer kaldı mı?
Umut kaldı mı?
Umut?
Bir cevap yazın