Her şeyin bir ilki vardır derler ya. Bugüne kadar -yanılmıyorsam- hiç bir kutsal kitaptan alıntı yapmadım. Alıntı Tevrat’dan. “Vaiz” kitabından. Adı geçen Vaiz, rivayet olunur ki, Süleyman Peygamberdir…
Davud’un oğlu, Kudüs kralı Vaiz’in sözleridir:
Boşların boşu, diyor Vaiz, boşların boşu;
Her şey boş. İnsan güneşin altında çektiği onca zahmetten ne elde etti?
Bir nesil gider ve bir diğeri gelir, ve yeryüzü sürekli var olur.
Güneş de doğar, sonra batar ve yeniden doğduğu yere doğru acele eder.
Rüzgar güneye doğru eser, sonra kuzeye döner; ve aynı dönüşlere yine başlamak üzere daima döne döne gider.
Bütün nehirler denize koşar, fakat deniz dolmaz; nehirler yöneldikleri yere daima yine yönelirler.
Her şeyin insanın sayabileceğinden fazla işi vardır; göz görmekten bıkmaz, kulak işitmekten yorulmaz.
Olmuş olan olacak olandır; yapılmış olan yapılacak olandır; güneşin altında yeni bir şey yoktur.
“Bak, bu yeni” denilen herhangi bir şey mi var? O şey gecen yüzyıllar boyunca zaten vardı.
Eski zamanlardaki şeyler akılda kalmaz; ardı sıra izleyen şeyler de daha sonra gelenlerin hatırında kalmayacak.
Ben, Vaiz, Kudüs’e kral oldum, ve kalbimi, göğün altında olup biten her şeyi bilgiyle aramaya ve incelemeye adadım: Allah’ın insanoğullarına yorulup tükenmeleri için verdiği tefekkür meşguliyeti.
Güneşin altında olup biten her şeye baktım; hepsi de boştur ve rüzgara karşı koşmaktır.
Bozulan bir şey düzeltilemez; kaybolan bir şey sayılamaz.
Kendi kendime dedim ki: “İşte Kudüs’te benden önce hüküm sürenlerin hepsinden daha fazla bilgi elde ettim.” Evet, kalbim çok bilgi ve çok bilim sahibi oldu.
Kalbimi bilgiyi tanımaya, aptallığı ve ahmaklığı bilmeye adadım, bunun da rüzgara karşı bir koşu olduğunu gördüm.
Çünkü nerede çok bilgi varsa, endişe de vardır; kim de bilimini artırırsa kederini artırır.
Ağır mı konuşmuş Vaiz? O zaman size bir kötü, bir de daha kötü haberim var. Kötü haber basit: Vaiz haklı. Daha kötü haber ne olabilir ki?
İnsanın yaptığı şeylerin bir şeyi değiştirmemesinden daha öte bir durum var: Vaiz’in bahsettiği rüzgarın, nehrin, denizin ve hatta “altında her şey boş” olan güneş’in de bir sonu var.
Bir miktar zaman sonra… Güneş de tükenecek. Tükenmeden önce, muhtemelen bizi, şu 6500 km yarıçaplı demirden topumuzu, dünyamızı da yutup götürecek. Yaptığımız, ürettiğimiz her şey, tüm tarihimiz, kültürel varlığımız, binalarımız, Çin Seddi’miz… Hepsi ortadan kalkacak.
Ne kadar zaman sonra mı? Bir kaç milyar yıl sonra. Tam sayıyı çıkartamayacağım. Ama ne farkeder ki? Sonlu olduktan sonra, ha bir kaç bin yıl, ha bir kaç milyar yıl…
Geriye kalacak şey, bulunduğumuz yerden genişleyerek uzaya yayılan elektromanyetik gürültümüz… “Baki kalan, bu kubbede hoş bir sada imiş” misali, giderek zayıflayıp yayılan, sonuçta evrenin gürültüsüne karışıp gidecek olan “insan gürültü”sü…
Böyle bir şey Tevrat’ta neden yer alır ki? Derler ki, bu, kral olmuş, peygamber olmuş birinin bile, umutsuzluğa ve kedere kapılabileceğini göstermek içindir. O bu hislere kapılabiliyorsa, biz “sıradan insan”ların da kapılması çok normaldir…
Buradan çıkacak olumlu bir ders var mıdır?
Aslına bakarsanız, bu evrenin bizi -direkt- olarak ilgilendiren zaman boyutu, yaşam süremizle sınırlıdır. İki yüz yıl sonra yaşıyor olma umudumuz olmadığına göre, genel olarak ondan sonra olacaklar bizi ilgilendirmez. Belki de hayatın sonlu olması, üzülüp kederlenecek değil, sevinilecek bir durumdur.
Öyle de, böyle de buradayız. Bu satırları yazıp okuyabiliyorsak da, daha ölmedik!
İşi mantığa vurursak, doğru karar umutsuzluğa kapılmak yerine, bize verilen zamanı en iyi şekilde değerlendirmektir. Doğru bildiğimizi yapmak, zamanımızın sınırlı ancak buna rağmen önemli ve değerli olduğunu bilerek yaşamaktır.
Aynı yerden, devamından, bir alıntı daha yapayım:
Her şeyin vakti vardır, göğün altında her şeyin zamanı vardır:
doğmak için bir vakit ve ölmek için bir vakit; ekmek için bir vakit ve ekileni biçmek için bir vakit;
öldürmek için bir vakit ve tedavi etmek için bir vakit; yıkmak için bir vakit ve inşa etmek için bir vakit;
ağlamak için bir vakit ve gülmek için bir vakit; matem için bir vakit ve dans için bir vakit;
taşları saçmak için bir vakit ve onları toplamak için bir vakit; kucaklamak için bir vakit ve kucaklamalardan kaçınmak için bir vakit;
aramak için bir vakit ve kaybetmek için bir vakit; muhafaza etmek için bir vakit ve dağıtmak için bir vakit;
sökmek için bir vakit ve dikmek için bir vakit; susmak için bir vakit ve konuşmak için bir vakit;
sevmek için bir vakit ve nefret etmek için bir vakit; savaş için bir vakit ve barış için bir vakit.
Haddim olmayarak özetlersem… Her şeyin vaktini bilip, vakti de iyi değerlendirmek gerek!
Fuat Kına der ki
Merhaba,
Haddim olmayarak ben de iki alıntı yapmak isterim.
“İki nimet vardır ki, insanların çoğu bu nimetleri kullanmakta aldanmıştır: sıhhat ve boş vakit.” (hadisi şerif)
“Dünyanın en uzun ve en kısa , en çabuk ve en yavaş, hem minicik parçalara bölünebilir hem de kitlesel, bir yandan kıymeti bilinmeyip öte yandan üzülünülen , onsuz hiç bir şey yapılamayan, küçük olan şeyleri yutuveren, büyük şeylere ise hayat veren, mucizevi şey….ZAMAN” Voltaire
Zaman gerçekten de ilginç bir kavram, ondan münezzeh olmak nasıl birşey olsa gerek? Birgün öğreniriz umarım.
Teşekkür ederim.
salihafsin@gmail.com der ki
Bu sözler vaizindir bilgeliğe ve bilge danışmanlara sahip, peygamber ve kral olan süleymana aittir vaiz kitabının tümünü okuyan ve üzerinde derin düşünen anlarki vaiz hayatta zevk alabilecegi gösteriş,zenginlik, sarhoşluk, cinsellik ve buna benzeyen dünyasal zevklerin hepsini tatmış ama yüregini dolduramamış özlediği,ihtiyaç hissettiği bir boşluktan,eksiklikten bahseder. O boşluğu,O eksikliği,O özlemi TANRI’nın ta kendisidir. Bu yüzden vaiz kitabının mesajının özeti ise eğer Tanrı herşeyde yoksa! HER ŞEY BOŞ demiştir