Sanki ben daha önce bu kahramanlık kültürü üzerine bir şeyler yazmıştım… Aradım taradım, bulamadım. Hayalimde yazmış olduğum yazıda, yine eleştirel girmiştim meseleye, ama bu yazıda (hayalimde yazmış olduğum yazının tersine) daha başka bir noktadan gireceğim…
Evet sanırım hafiften şizofreni halindeyim; yazmadığım yazının devamını yazıyorum.
Kahraman, ancak durum iyice çaresiz hale girdiği zaman çıkar. Yani, eldeki sistem ve işlerin yapılma şekli dahilinde iş çözülebiliyorsa, kahramana gerek yoktur. Ancak çareler tükendiğinde kahramanlar ortaya çıkar.
Aslında, kahramanın kendisi için kötü bir şey söylemiyoruz burada. Ancak, onu gerekli kılan duruma varmamak gerektiğini düşünüyoruz. Yani, çok fazla kahramanınız varsa, maalesef burnunuz b.ktan kurtulmamış demektir bu.
Konuyu nasıl olsa dönüp dolaşım yazılıma getireceğim. Kaçarı yok.
Yazılım aleminde, bu kahramanlık kültürü, beklenmedik üstün bir gerzekliğe yol açıyor.
Burada şöyle bir vaziyeti de açık açık ortaya koymak lazım: Zamanında yaptığım işlerde, ben de kahramanlıklar yaptım. Bu durumun ekmeğini de yedim; zaman zaman boyumdan büyük efsaneler de oluştu bunların yüzünden.
Keşke bunlar olmamış olsaydı.
Yaptığım her kahramanlık, tek tek, benim veya başkalarının yönetim beceriksizliği yüzünden oluşan durumlarda yapıldı.
İşin kötüsü şu: Hepimiz bu hikayeleri seviyoruz ve bunlarla eğleniyoruz, yaşıyoruz. Kahramanları da seviyoruz.
Gerzeklik şöyle oluyor:
İki tane yöneticimiz var. İkisine ekipleri ile beraber aynı iş veriliyor. Sonra şunlar oluyor:
Birinci yönetici, işini gerçekten iyi biliyor. İşleri doğru planlıyor, takımını iyi motive ediyor, işleri, yetkileri ve sorumlulukları iyi dağıtıyor. Elemanların iş yapmasının önündeki engelleri kaldırıyor. İş önceliklendirmesini düzgün yapıyor. Projeyi kendi öngördüğü ve savunduğu dokuz ayda bitiriyor. Bu dokuz ayda da, herkes verimli ve düzgün çalışıyor. Kavga yok, gürültü yok.
İkinci yöneticinin yöneticilikten çok fazla haberi yok. İşleri planlamayı beceremiyor. Yukarıdan verilmiş olan yedi aylık süreye “tamam canım” diyor. Elemanlara düzgün iş dağıtamıyor. Önceliklendirme yalan oluyor. Altı ayın sonunda, işlerin tam olarak ne durumda olduğunu algılıyor. Gecikeceği anlaşılınca, takımıyla beraber kahramanlık moduna giriyor. Beş ay daha gece-gündüz çalışıp, işleri dört ay gecikmeyle, on bir ayda bitiriyor.
Bunların hangisi daha iyi yönetici?
Elbette birinci yönetici.
Kahramanlık kültürünün içinde ise, ikinci yönetici kahramanlık yaptığı ve yaptırdığı için, daha kıymetli olan insan oluyor. Birinci yönetici ise, dışarıdan bakıldığında gece gündüz çalışmıyor olduğu için “yatıyor herif” gibi algılanıyor. Hem, neredeyse hiç bir zaman böyle tam aynı işi yapmadıkları için, görünür şekilde kahramanlık yapan ikinci yöneticinin, daha zor olan işleri yaptığı algısı yerleşiyor.
İkincil etki olarak kahramanlık kültürünün getirdiği nokta tam olarak bu. Hem, ikinci yöneticinin ürettiği iş kalitesi, birinci yöneticiden çok aşağılarda olmasına rağmen, bu çok da dert edilmiyor. Ancak, zaman içinde kod kalitesinin yarattığı problemler ortaya çıkınca işler anlaşılıyor. O zamana kadar da iş işten geçmiş oluyor.
Yani, kahramanlık kültürü içinde kariyer ilerlemesi sağlamak için, işi ustaca ve doğru şekilde yapmak yerine, önce sağlamca batırmak, arkasından da görünür bir kahramanlık yaparak durumu kurtarmak daha akıllıca bir strateji oluyor.
Yani diyesim odur ki…
Esas olan iyi ve kahramanlığa ihtiyaç göstermeyen bir yönetim tarzıdır.
Kahramanlık, gerçekten yaşam tehlikesi olan durumlara mahsus olmalıdır. Her gün yazılım üretmeye gittiğimiz işyerinde pek yeri yoktur.
İşyerinde iş yapılır; kahramanlık değil.
Bir cevap yazın