Başlığı aslında “Karşısındakini Değerlendirmek – yahut – Kendini Değerlendirmek II” diye atacaktım. Ama başlığın boyu abartı olunca hoş durmuyor, hem böyle girince yazının en zor yeri olan giriş cümlesi de bedavadan çıkmış oldu.
Son yazı oldukça ilgi topladı. Benim açımdan bakınca, üzerine çok da düşünülmüş bir yazı değildi. Yani bu kadar ilgi toplaması biraz beklenmedik oldu. Sonradan düşününce, sebebinin şöyle olduğuna kanaat getirdim: Benim için biraz “eski” haber olsa da, yazdıklarım epey bilgi içeren şeylerdi. Mesela bilgi skalası açık ettim, iş görüşmelerinde olan bitenleri anlattım falan. Okuyanların pek çoğu da masanın ya bir ya öbür tarafında bulundukları için, benim deneyimlerimi okumak ilginç geldi tabii.
Az biraz da diğer yönde tepki geldi. Mesela “zsg” demiş ki (dokunmadan aktarıyorum):
Bilmiyorum hiç “sadece bildiklerimi yazayım, bilmediğime bilmiyorum diyeyim” mantığıyla hazırlanmış bir özgeçmişle iş aradın mı? Moral bozucu oluyor, onu da yaz. (Hakem bunu da gör)
Bir de “nzrytmn” şöyle demiş (bunu imla için biraz editledim, yoruma dokunmam ama bu benim yazım):
Kendini tanımak güzel Yaşar hocam, ama piyasayı tanımak da gerekiyor. İnsanların böyle sklalarda kendilerine yüksek not vermelerinin yegane sebebi, abartılı iş ilanları; bilmem kaç sene tecrübeli şunu bunu onu bilen, ağzıyla kuş tutan, yetmedi ayakları ile kuşu pişiren adamlar aramaları. Haliyle insanlar “bilmiyorum deyip de şansımı baştan kaybedeceğime bari bilirim diyim de çağırsınlar belki olur” diyorlar. Kibar Feyzo’nun dediği gibi sayın Yaşar hocam: “Sen devletsin sen buyüksin sen bilirsin hakım beyim şimdi suç kimde?” “Nosce te forum!” yani…
Doğru demişler, her ikisi de. Dediklerimin yanlış olduğunu söylememişler, eksik olduğunu söylemişler, çok da haklılar. Dedikleri doğru, yani kapı kilitli değil, ardına kadar açık, ama hırsızın hiç mi suçu yok?
Piyasayı bilmiyor muyum? Biliyorum elbet. Sıklıkla söylediğim laflardan bir demet yapayım şuraya, enteresan olsun:
- Tanrı hepimizi insan kaynakları’ndan korusun.
- İşveren, genel olarak az maaş vermek için elinden geleni yapar. Mesela, iş görüşmesine Tanrı gelse… CV’si olmaz, kartı olur onun olsa olsa. Ortasında da tek kelime yazar: “Tanrı”. Görüşmeyi yapan ne diyecek? Tanrı işte, değil mi? Hayır. Kulp bulacak ya… Şöyle bir burun kıvırır ve sorar: “Yalnız bu evrenin mi?”
- Ücret için aralık söylemeyin. Aralık söylerseniz, ağzınızdan çıkan en küçük sayı geçerlidir.
- İnsan kaynakları genel olarak teknik adamı nasıl değerlendireceğini bilmez. Bildikleri en geçerli yöntem, “en son kaç para alıyordun” yönetmidir. Yani, bir hata sonucu bir yerde düşük ücret alırsanız, yandınız, İK’dan İK’ya gezersiniz ve bu ücreti bir türlü toparlayamazsınız.
- Bir ilan gördüm, düdük makarnası bir şirket eleman arıyor… Asgari ücretten biraz hallice bir para vereceği belli. Ama yazdıkları şartları ben ancak sağlıyorum.
- İşsizlik o kadar çok ki, adam neredeyse ofisboy olarak mühendis alacak işe.
Böyle gider bu daha. Sen söyle hakim bey, şimdi suç kimde?
Suç hepimizde, çalışanda da, çalıştıranda da. İş ilanları bir acayip. Adam, “onu da bilsin, bunu da bilsin, şunu da bilsin” istiyor, kendisine lazım olsa da, olmasa da. CV’ler de bir acayip. Bilip bilmediği her şeyi yazıyor insanlar. Sonra bu insanlar bir şekilde iş görüşmesinde yüz yüze geliyorlar. Teknik bir soru sorulmadan geçiyor görüşmeler. Kendisini daha iyi satan işe alınıyor, satamayan alınmıyor. İşler yarım yamalak oluyor. Tam bir kör dövüşü. Arada bir kaç darbe yerini buluyor elbette, ama yumrukların çoğu boşa gidiyor, birbirimizi boşuna yorup duruyoruz.
“Yiğidi öldür, yoğurdunu yeme” demişler ama. Ya da dememişler. Demiş. Laf Gökay Burak Akkuş’a ait, Intertech’teki mimar arkadaşlarımdan biri. Bu görüşme meselesini onunla beraber kotardık. Laf da enteresan, “Yiğidi öldür hakkını ver” ile, “her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır” karışımı. Yani yiğidi öldür, ama bırak işini bildiği gibi yapsın anlamına geliyor. Ya da ben öyle düşünüyorum.
Bizim yoğurdu böyle yememizin başlıca sebebi, zaten bu süregelen kör dövüşüne bir dur demek. Neyi değiştirdik bu “Google çakması” sistemle?
- Gerçek teknik soru soruyoruz. Bu sayede, yazılımcı kod yazarak, problem çözerek, algoritma düşünerek işe alınıyor, laf üreterek değil.
- “Olmuşunu” aramıyoruz genelde, “olacağını” arıyoruz. “Şunu bilsin, bunu da bilsin” kriterlerini dışladık. Algoritma ve veri yapılarını iyi bilsin, bir adet de programlama dilinde kod yazabilsin istiyoruz.
- Sonuçların bir tek adama bağlı olmasını engelledik. İki kişi görüşüyor her adayla. Görüşmeciler, raporları ayrı ayrı, birbirleriyle konuşmadan yazıyor. (Gönül ister ki daha çok insan görüşsün, ama görüşmeci nüfusumuz -henüz- yeterli değil.)
- Görüşmede insanlara antin kuntin sorular sormuyoruz “kendinizi tanıtın” gibi… İnsanları aşağılamıyoruz, elimizden geldiği kadarıyla da üzmüyoruz. Nihayetinde işe almayabiliriz ama, çeşit çeşit insana göre, çeşit çeşit iş vardır.
- Adaylara kendisini değerlendirtiyoruz ki, “biliyorum” dediği şeylerden sorgulayalım.
Şöyle bir durum da var: CV’sine ne yazmış olursa olsun, şu değerlendirme formunu ve yanında gelen skalayı gördükleri zaman, insanların “farklı” bir durumla karşı karşıya olduklarını anlamalarını bekliyorum ben. Belki de bir ön yazı da göndermek lazım formun yanında, olacakları anlatan. O zaman insanlar daha doğru değerlendirmelerde bulunabilirler belki. Farkı daha iyi kavrayabilirler.
Bir de çok hoşuma giden şu durum var: Başarılı olsun olmasın, görüşmeye gelen pek çok aday, görüşmeyi çok değişik ve eğlenceli bulduğunu, beğendiğini söylüyor görüşmenin sonunda. “Demek ki iyi bir şey yapıyoruz” diyorum ben de kendi kendime.
Tabii Intertech bu şirketlerden sadece biri. Geri kalan yerlerde kör dövüşü sürüyor. Onlarla dövüşürken, ister istemez onların kurallarına göre dövüşeceksiniz. Ama bence bizdeki kurallar daha doğru, daha adil. Bizimle dövüşürken de bizim kurallarımıza uymak gerekiyor.
Bir gün her yerde teknik adam iş görüşmeleri böyle olacak…
özkan der ki
yazılım sorularını merak ettim acaba hadi bize fibonacci sayılarını yazdır oluyormu ?
Emre Sevinç der ki
Aklıma 12 sene önce girdiğim bir iş görüşmesi geldi. Şirket Oracle, ERP, vb. işleri ile uğraşan bir şirketti. Kıdemli yazılımcılarından biri ile aramızda geçen görüşme kısaca şöyleydi:
– Hoşgeldin, gerekli formları doldurup öngörüşmeyi geçtin mi?
– Evet.
– Oracle’dan anlar mısın?
– Hayır, sadece ismini duydum.
– Daha önce hiç Oracle benzeri bir RDBMS kullandın mı?
– Hayır.
– Hmm, peki C kodlayabilir misin?
– Evet.
– O halde bana X, Y, Z meselesini halleden bir programı geliştirip kaynak kodu ile birlikte yollar mısın Z gün içinde?
– Denerim.
– Tamam, iyi günler.
– İyi günler.
Yaklaşık 2 hafta sonra orada çalışmaya başlamıştım.
Emre Sevinç der ki
Ayrıca:
“Tanrı hepimizi insan kaynakları’ndan korusun.”
Amen! 😉
Emre Sevinç der ki
Fibonacci ile ilgili güzel bir soru Greplin ‘challenge’da vardı. N. Fibonacci sayısından büyük ilk asal sayıyı bulun (ve bunu hesaplayan kodu yazın) gibi bir şeydi: http://challenge.greplin.com
zsg der ki
Eline sağlık.
Söyleyecek çok lafım var. Çok işe alınmamışlığım var.
zsg der ki
Bununla övünmüyorum elbette yanlış olmasın.
mehmet soylu der ki
http://www.selcuksarac.com/issiz-vasifsiz-suclu/
Oradaki yorumum kalkmış galiba olsun. Paralel bir yazıyı paylaşayım dedim.