Kitap okumanın öneminden dem vurulur sıklıkla…
“Çok okuyan mı bilir, çok gezen mi bilir?” diye bir sorudan da bahis geçer.
Asıl olan bilgi ve bilgi aktarımıdır. Soru da aslında, “kişisel deneyim ile öğrenme” ile “başkasının öğrendiğinin aktarımından öğrenme” arasındaki karşılaştırmadır.
“Başkasının öğrendiği” derken, olay özyineli oluyor. Öyle zaten. O başkası da, öz deneyim veya başkasının öğrendiğinin aktarımıyla öğrenecek.
Öz deneyim çok güçlü, ancak limitlidir. Öğrenilecekler çok, zaman az.
Başkasının öğrendiğinin aktarımı, okulda, kitaptan veya başka mecralardan olabilir.
Başkasının öğrendiğinin işe yaraması için şu şartlar gerekidir:
- Deneyimin aktaran kişi tarafından bilgiye doğru çevrilmiş olması.
- Aktarımınının iyi yapılmış olması.
- Satış maksadıyla, içeriğin bozulmamış olması.
Bilgiye doğru çevirmek, bilim, akıl bilgelik meselesi. Aktarımının iyi yapılması iyi iletişim meselesi.
İçeriğin bozulması derken, gerçekliği anlatmak yerine, “kolay yöntem” anlatmak veya bir şeyleri olduğundan basit göstermekten bahsediyoruz.
Eğer bilginin özü yanlışsa, bu maddenin bir hükmü yok.
En iyi bilgileri içeren kitaplar, çok popüler olmazlar. Zora zor demek, zülf-i yare dokunmak kitap sattırmaz çünkü.
“Doğru” kitaplar nasıl bulunur? Birinciyi bulması zor. Ondan sonra, referansları takip ederek diğerlerini bulmak mümkün. Doğru yazarlar ve kitaplar, doğru yazarlar ve kitapları referans verirler.
Yazılım yönetimine meraklıysanız bir şekilde, “doğru” başlangıç noktaları:
Peopleware – Productive Projects and Teams — Tom DeMarco, Timothy Lister
The Mythical Man-Month — Frederick P. Brooks, Jr.
How Software Is Built – Software Quality Series Vol. 1 — Gerald M. Weinberg
Bir cevap yazın