Geçen Salı akşamı, Java dersi için okula gittim. Şans yaver gitti, 15 dakika kadar erken ulaştım okula. Kare Blok’ta ikinci kata çıktım. Orada, köşede bir masa vardır. Zaman zaman öğrenciler orada otururlar, ders çalışırlar falan. Baktım yine iki öğrenci yayılmış oraya. Biraz dikkatli bakınca, benim öğrencilerim olduklarını gördüm. (İsimlerini öğrenmemeye gayret ediyorum. Sonra değerlendirmede etkilenmemek için. Zaten isim hatırlama problemim var, onunla birleşince isimlerini öğrenememem garanti oluyor.) “Ne yapıyorsunuz burada” dedim. “Ders çalışıyoruz” dediler. “Ne çalışıyorsunuz, hemen çözeyim meseleyi” dedim. Birinin yanına gittim, çantayı sandalyenin birine bıraktım. “Nedir o” deyip burnumu kitaba doğru uzattım. “Biyoloji hocam” dedi. “Eyvah” dedim, “duvara çarptık”. Çantamı aldım, kaçmaya hazırlandım. Anlamam netekim biyolojiden… Hızla olay yerinden uzaklaşmaya çalışırken, diğer öğrenci, “hocam, burada elektronik var” dedi. “Hah, o olur” dedim ve döndüm. Konunun op-amp olduğu anlaşıldı. Meseleyi beş dakikada özetledim. “Inverting”, “non-inverting” amplifier falan… “Anladın mı” dedim, “anladım” dedi. Kaptım çantamı, sınıfa doğru hızlanarak uzaklaşırken, öğrenci ötekine “anladım gerçekten ha” diyordu…
Hastalık tabii bendeki. “Lazın biri yerde bir senet bulmuş, hemen ödemiş” misali. “Yaşar Safkan anlaşılmayan bir şey bulmuş, hemen anlatmış.” Seviyorum hocalık işini. Dünyanın en zevkli olayı, kapasitesi yüksek öğrencilere ders anlatmak. Olayın inceliklerini kavradıklarını görmek. Basitin basitliğini, karmaşıklığın kaynağını göstermek. Diyorum ya, hastalık…
Bir cevap yazın