Meşhur “Otuz Beş Yaş” şiiri vardır, Cahit Sıtkı Tarancı’nın…
Dante gibi ortasındayız ömrün.
diye başlar. Oldukça karamsar bir şiirdir. İşin ilginç tarafı, Cahit Sıtkı otuz beş yaşı yolun yarısı sanıp karamsarlığa kapıldıktan on yıl kadar sonra kırk altı yaşında vefat etmiştir.
Nereden mi çıktı şimdi bu? Benim doğum tarihim 29 Mayıs 1973. Geçen hafta itibarıyla ben de “yolun yarısı”nı ettim yani. Bu arada, muhtelif kanallardan doğum günümü kutlayan herkese buradan teşekkür ederim. Bir kısmına cevap yazdım, bir kısmına ise cevap yazmaya vakit bulamadım, cevap yazdıklarım yazmadıklarıma anlatsın.
Yolun yarısında mıyım gerçekten? Değil miyim? Farkeder mi?
İnsanoğlu olarak, nedense yuvarlak sayılara takıntımız var. Otuz yaş, kırk yaş hatta otuz beş yaşı genel olarak takıntı yaparız kendimize. Tabii, bir noktada kilometre taşı olarak önemi vardır bunların. Zaman zaman günlük harala-gürele’den sıyrılıp, aklımızı başımıza devşirip, oturup düşünmek iyi bir şeydir. Ama sayıları kendimize takıntı yapmadan.
Yaş hiç farketmez mi? Eder. Etmez diyen, ne dediğini bilmiyordur. “İnsan hissettiği yaştadır” diye de bir mesele yok. Yaşla insan fiziksel sağlığından, esnekliğinden, gücünden, dayanıklılığından yitirir. Ama “doğru” bir şeyler yapıyorsa, deneyim, bilgi ve bilgelik kazanır. Nereye kadar mı? Sonuna kadar!
Tabii, bu her yaşlı adam olgun ve bilge olacak demek değildir. Yani, sakal uzatarak hoca olunamadığı gibi, yaşla da olgunluk gelmez. Pek çok insan, “ham”lıktan olgunluğa uğramadan direkt olarak çürür gider. Yani, her gördüğünüz sakallı babanız değildir!
Saçlarım yanlardan beyazladı oldukça. Sakallarım daha genç olmasına rağmen, onlarda da beyazlar var artık. Bu durumdan memnunum işin ilginci. Saçlarda biraz beyaz olunca, daha çok ciddiye alınıyor insan nedense.
Şınun da farkındayım öte yandan: Yapmak istediğim şeylerin hepsini yapacak kadar zamanım yok. On, on beş yıl önce olduğu gibi hayat ve zaman gözüme sonsuzmuş gıbı görünmüyor artık. Sanıyorum “gençlik” denen şey esas olarak o: Her yaptığının bir seçim olduğunun farkında olmamak… İstediği her şeyi “bir ara” yapabileceğini zannetmek. Aynı sebeplerden, bol keseden iyimserlik ve kaygısızlık. Şahane bir şey tabii. Yaş ilerledikçe yavaş yavaş azalıyor bu. Bende sanırım tükendi, tükenmediyse bile “eser miktarda” vardır ancak.
Orta yaşın başı, burası olsa gerek.
Hayatımın geri kalanıyla ne yapacağım peki? Cevap basit: Bilmiyorum.Listeden bir şeyler seçip yapacağım, onu zaman ve şartlar gösterecek. Hayatta sürprizler olmasa, yaşamaya değmez.
Ne yapmayacağımı iyi biliyorum ama. Aktif olarak bir şeyler üretmeyi bırakmayacağım. Yani, öyle ya da böyle, emeklilik benim için yok. Öyle bir planım da yok. Durduğum anda çürür giderim.
Kimse tutmasın!
Bir cevap yazın