Para para para…
Herkes parayla ilgili bir şeyler bildiğini zanneder. Bir şeyler de bilir elbet. Öte yandan, parayla ilgili basit bir kaç gerçek var ki, pek sık söylenmez. “Birileri”nin işine gelmez de ondan. Bunlar bilinmeyince de, koyun misali herkes birbirinden görüp, bir grup zırva iş çevirir. Ya da ne döndüğünü anlamaz. Dedim ki, madem ki Cumartesi gecesidir, (Pazar sabahı aslında teknik olarak) ben gündüzden üç tane yazı yazmışımdır, neden dördüncüyü yazmayayım bu saatte? Sebep bulamadım. Dolayısıyla para problemlerinize asla çözüm olmayacak, fakat dediklerimi tartar ve doğruluğuna inanırsanız, bir grup utanmaz şerefsize benim kadar kızmanızı sağlayacak bir şeyler yazmaya karar verdim.
Gerçek no bir:
Para üretimin karşılığıdır.
Üretim derken, her türlü üretimden bahsediyoruz. Mal, hizmet, eğlence, her neyse. Yani, bir anda bütün paraları sihirli bir şekilde ortadan kaldırıp, ne olup bittiğine baksak, ortamda esas dönen şey takastır. Para, bunun daha akıcı şekilde işlemesini sağlar… “Her şeyin yerine geçen bir şey” dir çünkü.
Para, “her şeyin yerine geçen bir şey” olduğu için, aynı zamanda tehlikelidir. O yerine geçtiği “şey” yoksa, durumu bozarsınız. Mesela, ortada dolanan para, üretimden fazla olursa ne olur? Basit. Enflasyon olur. Çünkü, kapalı bir sistemde, dolaşımdaki toplam para ile, toplam üretim birbirine eşittir. Üretemezseniz, paranın kıymeti azalır. Bu kadar basit.
Parayı fazla kısarsanız da, psikolojik sebeplerden kimse kolay kolay fiyat düşürmeyeceği için, ekonomiyi sekteye uğratırsınız. Mallar ve hizmetler dolaşamaz hale gelir. İşler sarpa sarar. Dolayısıyla, bir miktar enflasyon, genel olarak kaçınılmazdır.
Şöyle bir entresan sonuç var burada:
Yanlış para politikasıyla ekonominin içine etmek mümkündür. Fakat yanlış bir ekonomiyi para politikasıyla düzeltemezsiniz.
Hemen gelelim gerçek no ikiye:
Reel faiz, ekonomik büyümenin karşılığıdır.
Şimdiki yüz lira seneye yüz on lira olacaksa, ekonomi de yüzde beş büyümüşse… Reel faiz yüzde beş olacaktır bir şekilde. (Dengeyi bulması çok çabuk olmayabilir tabii.) Geri kalan yüzde beş, bize enflasyon olarak dönecektir.
Tabii, bunun fazlasını ve eksiğini kazananlar olacaktır. Ama toplam oyunun adı budur.
Gelelim kredi meselesine.
İnsanlar ikiye ayrılır. Kredi alanlar ve kredi verenler. Kredi alanlar, sürekli dayak yeme durumundadırlar.
Hayatın basit bir gerçeğini sıkıştıralım araya:
Boş yere dayak yemeyin.
Durup dururken kim dayak yemek ister? Kimse. Kim dayak atmak ister? Ben değil, ama sanırım epey bir adam bulabiliriz dayak atmak isteyecek.
Kredi, yalnız iki durumda alınır:
1. Mecburiyet. Emir demiri keser.
2. Kredi ile, faizi ödedikten sonra dahi, kar edilecek bir kıymet yaratılacaksa.
Tabii, mecburiyeti hemen açalım. “Acilen sinemaya gitmem lazım”, bir mecburiyet değildir. Buradaki mecburiyet, net getirisi olmasa da, başka şekilde can veya sağlığın tehlikede olduğu durumlarla sınırlıdır.
İki numaralı madde daha açık sanırım. İş yapacaksanız ve başarısına inanıyorsanız, kredi alabilirsiniz. Burada bir risk hesabı yapılır, karlı çıkma olasılığı yüksekse, kredi ve risk alınır.
İşin ilginci…
Televizyonda falan gördüğünüz şerefsiz reklamların çoğu, size gereksiz kredi vermek için icad edilmiştir. Mesela:
Bireysel ihtiyaç kredisi. Acilen arabanızı değiştirmeniz lazım mesela. Kredi alın, araba süper pahalıya gelsin.
Tatil kredisi. Kardeş… Tatile gidecek paran yok. Kredi alacak paran hiç yoktur ki senin!
Maaşa yardım kredisi! Yok artık. Bunu görünce tam delirmiştim. Maaşın yetmiyor ya! Kredi al. Hiç yetmesin, hatta ihtimali kalmasın. Kendine değil, bankaya çalış.
“Gel, gel gel” diyen elinde sopa olan bir adam var o reklamlarda hep. Göremiyorsanız, dikkatli bakmıyorsunuz. Dikkat dayak var, kaçın!
Geldik mi sigorta olayına…
Sigorta yaptırmanın tek kanunu:
Eğer sigortalattığınız şeye bir şey olduğunda, onu yenilemek imkansızsa yada sizin için maddi yıkım olacaksa, sigortalatmak doğrudur.
Yani diyorum ki, mesela arabanız var. Bir araba daha rahat rahat alabilirsiniz. Yaptırmayın o zaman kasko falan. Zarardasınız.
Neden mi?
Mesele çok basit. Bir şeyin başına bir şey gelme olasılığı vardır. (“Olasılık dedin, ben kaçayım” demeyin lütfen, sigortacılar sizi böyle düdüklüyor, onlar derslerini çalışıyor, siz de biraz sabırla okuyun!) Olaya örnekle girelim ki, sembollerde kaybolmayalım. Araba örneğinden devam edelim. Mesela, bir X arabasının bir yılda “haşat” olma olasılığı, binde bir olsun. Yani, bin tane araba olsa, bir tanesi haşat olacak. Arabanın fiyatı da, dostlar alışverişte görsün, 100.000 YTL olsun. Sigorta şirketiyim ya ben şimdi… Kaça sigortalarım bunu? Bin araba sigortalasam, bir araba parası ödeyeceğim. Yani, araba başına, 100.000 liranın binde biri olan 100 YTL alsam, onu öderim. Bu işi 100 YTL’ye değil, mesela 110 YTL’ye yaparım, yüzde on karlı çıkarım. Bu kadar basit.
Esas mesele burada. Eğer paranız varsa, sigortalatmazsanız, olasılık binde bir olduğu için, aldığınız risk aslında 100 YTL’lik. 110 YTL bile ödüyorsanız, zarardasınız! Ki, sigortacı arkadaşlar öyle yüzde ona falan çalışmazlar… Bir sigorta şirketinin tüm masraflarını ödeyeceksiniz o yüz liranın üzerine… Yani 100 liralık risk için 250 lira ödemeniz işten değil. Tabii, 100.000 YTL’lik araca 250 YTL ucuz görünebilir (bu yalnız “haşat” riski sigortası, bizim hesaba göre). Ama elaleme boşuna para vermeyin.
Her sigorta için geçerlidir bu. Sakatlanma/çalışamama sigortası mesela. Sakatlanırsanız, yaşayacak kadar paranız varsa, sallayın gitsin. Haa, yoksa, gidin yaptırın bundan. Sakatlanmanız mali yıkım olacaktır çünkü.
Hemen başka bir noktaya gelelim:
Kesin olan şeylerin sigortası olmaz.
Hasta etmeyin adamı yahu. Emeklilik sigortası ne be. Ya belli yaşa gelince, ya da ölünce para verecekmiş bana. Bunun olacağı kesin! Adam bana garanti ya çok fazlasını ödetecek, ya da bir bisiklet parası verecek! Şimdi üç kuruş ödeyip, yaşlanınca rahat etmek diye bir şey yoktur. En azından özel sigorta şirketi bunu yapmaz. Şimdi üç kuruş verirseniz, yaşlanınca üç kuruş alırsınız. Hatta, iki kuruş.
Bunu anlatıp, bana sigorta satmaya çalışan çok insanı afallattım. En geçerli cevap, “biz fonu işletiyoruz” oldu. Ben de, “otuz yıl vadeli fona para yatırmam ben, yatırım bankacıları da sizin kadar iyi fon yönetir” dedim. Tartışma bitti.
Sigortadan bir tek şekilde karlı çıkılır: Eğer felaket ihtimali, yalnız sizin bildiğiniz bir sebepten, sigorta şirketinin tahminlerinden çok yüksekse. Mesela, evinizi yangına karşı gerçek değerinden yükseğe sigortalatırsınız. Ertesi ay da, evinizi kundaklarsınız. (Sigorta şirketi tahmini binde birden küçük, sizin bildiğiniz olasılık ise kesinlik.) Tabii bu bildiğiniz dolandırıcılıktır, suçtur, yapmayın, etmeyin. Sorumluluk kabul etmem.
Yani, aslına bakarsanız, sigortanın kumardan, sigortacının da kumar oynatandan farkı yoktur. Yalnız, kumar oynanan miktarlar, negatif… Dolayısıyla, paranız varken değil, yokken oynanır.
Bugünkü ekonomi dersimiz sona ermiştir. Sessizce dağılabilirsiniz.
Bir cevap yazın