Paralel evren diye bir kavram var ya… Biraz metafizik bir mesele. Genelde zamanda yolculuk falan da içeren filmlerde mıncıklarlar bu konuyu. Mesele yaklaşık olarak şöyledir: Bizim yaşadığımız evrene benzer bir evren daha vardır. “Paralel” olmaları, kesişmemeleri, bağımsız olmaları anlamına gelir. Benzerdir ama, tam aynı evren değildir o evren, farklıdır. Çünkü, tesadüflerden dolayı meydana gelen bazı durumlar, bu “paralel evren”de farklı olmuştur, olaylar da farklı gelişmiştir.
Filmlerde her nedense evrenler arasında bir geçit açılır ve olaylar gelişir. Mesela, Uzay Yolu’nda Spock’ın meşhur “kötü ikiz”i vardır… Çember/keçi sakallıdır o. Sakal tabi, izleyici hangi Spock hangisidir diye ayırd etsin diye vardır.
Paralel evrenler ilgimizi de çeker. Bir nevi, “şu şöyle olsaydı” ya da “şu şöyle olmasaydı” sorularına cevap aradığı için olsa gerek. Hayatın en önemli zorluklarından biri bu ya — ikinci deneme, olmadı geri alma, ya da alternatif yolun nereye çıktığını bilme ihtimali yok…
Hani şöyle bir hikaye var ya… Eleman bütün gece bilgisayarda oyun oynuyor. Bilgisayarda hayat daha kolay ya… Save et, ölürsen yükle falan. Sabah kalkıyor sonra. Sokağa çıkıyor. Bir berberin önünden geçerken, saçlarının uzadığını farkediyor. Berberi de tanımıyor, “acaba iyi keser mi” diye hesap ederken, refleks olarak şöyle düşünüyor: “Save ederim… Olmazsa…”
Kaydedip yükleyemiyoruz hayatı. Tesadüfler başka türlü gelişseydi nasıl olurdu onu da bilemiyoruz. İleri gidiş var, geri dönüş yok.
Paralel evren de yok bildiğimiz kadarıyla.
Varsa, ancak kafamızın içinde varoluyor. O da, bu evren varlığını fiziksel olarak bize hatırlatana kadar…
Belki de insanı insan yapan şey de bu. Doğrusuyla, yanlışıyla ilerlemek durumunda olmak. Yapacaksın ve bir kere yapacaksın durumunda olmak. Her aldığın kararın, her yaptığının bir iz bir sonuç bıkaracağını bilmek.
… ama her şeye rağmen, geleceğe umutla bakabilmek.
Bir cevap yazın