Rol ne demek? Maalesef Türkçe Vikipedi’de “rol” tanımı yok. Başka yere bakamayacak kadar da üşengeç bir adamım.
İngilizce Wikipedia’da ise “role” tanımı var. Onu kıvırabildiğim kadarıyla şöyle tercüme edebilirim:
Rol, veya sosyal rol, birbirlerine bağlı haklar, sorumluluklar ve davranışlar bütünüdür. Belli bir sosyal statüye ve pozisyona sahip kişiden beklenilen davranıştır.
Sosyal bilimler açısından yapmış tanımı. Fena da yapmamış; lafı açmak açısından güzel bir tanım.
Bir defasında bir karikatür görmüştüm. İki kareden oluşuyordu. Birinci karede bir general, ordunun karşısında, ayakları yerden kesilecek kadar şiddetli bağırıyor. Karşısındaki tüm askerler korku içinde ve şapkaları uçmuş…. İkinci karede ise, aynı general korku içinde ve şapkası uçmuş, karşısında ise karısı olduğunu tahmin ettiğimiz bir kadın ayakları yerden kesilecek kadar şiddetli bağırıyor…
Komik mi? Komik! Karşısında koca orduyu titreten adam, nasıl oluyor da bir kadının karşısında titriyor?
Rol işte… Ordunun karşısındayken, o general. Karşısındakiler de asker. Herkes kendi rolünün farkında. Karısının karşısındayken ise, o koca, karşısındaki de karısı. Her iki durumda da, roller var ve mükemmelen oynanıyorlar.
Bir insanın bir tek rolü olmadığı açık. Belli roller için de belli şartlar gerekebilir. Eğitim, kıdem, statü, artık sayın sayabildiğiniz kadar.
Roller, bir şekilde kültürün parçası olarak kafamıza ve içimize işliyor. Çoğu durumda, insanlar bir role girdikleri zaman, kendilerini o “rol” zannetmeye başlıyorlar.
Bir psikoloji deneyi var. Bir grup adamı alıyorlar. Boş bir hapisaneye götürüyorlar. Rastgele seçilerek, yarısı gardiyan yarısı da mahkum oluyor. Hepsi de deneyin deney olduğunu biliyor. Yani gardiyanlar “aslında” gardiyan değil, mahkumlar da “aslında” mahkum değil. Ama, kısa sürede ilginç şeyler oluyor. Gardiyanlar mahkumlara sert ve kötü davranmaya başlıyorlar. Mahkumlar da zorluk çıkarmaya, mahkum gibi davranmaya başlıyorlar. İki taraf da durumun “gerçek” olmadığını bilmesine rağmen, o rollerin içine girmekten kendilerini alıkoyamıyorlar.
Yukarıda “aslında” ve “gerçek” laflarını tırnak içinde yazdım. Neden onlar gardiyan değil ki? Sınırlı süre mi? “Gerçek” gardiyan dediğiniz de, “sınırlı süre”de gardiyan. Yani ebediyyen gardiyan olan olmadığı gibi, ebediyyen yaşayan da yok. Mahkum olmak için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Yani, bir aylığına gardiyan olan, elbette ki daha az gardiyan olmuyor. Pek farketmiyor yani.
Hangisi peki? Onlar da mı gardiyan? Yoksa “aslında” kimse mi gardiyan değil?
Bence ikisinin bir karışımı. Roller, elbette oynanmalıdır. İşlerin ve sosyal hayatın yürüyebilmesi için, gereklidir onlar. Fakat, rollerin rol olduğunu, nihayetinde insan olduğumuzu unutmamak gerekiyor.
Rollerle, insan arasında bir fark olduğunu iyi algılamak gerek. Rolü elbise kadar iyi giymek, ama gereğinde elbise gibi çıkartmayı bilmek, onun insanın parçası olmadığını kavramak lazım.
Müdür rolü oynayan, kendini müdür zannederse… Gardiyan rolü oynayan kendini gardiyan zannederse… Başbakan rolü oynayan kendini başbakan zannederse…
Bu durumu açıklamak için çok güzel bir lafımız var, biraz kaba da olsa: “Kendisini bir bok zannediyor” deriz.
Tamamen “gerçek olmayan” rollere dayalı iş kolları var dünyada, birbirine bağlı. Sinema, tiyatro, edebiyat… Seviyoruz da farklı rolleri izlemeyi, gözlemlemeyi.
“Role Playing” denen durum var ya bir de. Zeynep’in yazısında bahsettiği. Keza benim de.
Oynamayanlar burun kıvırabilir. Ama, içine girince sevmeyen pek kimse yoktur. Doğamızda var zaten çünkü rol oynamak. Bu oyunların çekiciliği ne? Günlük hayattan farklı, değişik, belki daha heyecan verici, belki daha fantastik bir role bürünmenizi sağlıyor. Beynin değişik yerlerini çalıştırıyor. Yani, tatil aslında “dinlenmek” değil, “başka yerleri çalıştırmak”tır ya… İşte bu beyin için şahane bir tatil oluyor.
Tabii, “ama o gerçek değil ki” diyenler olabilir… Canım, sizin gerçek yaptığınız kadar gerçektir o. Yani, askerlik neden “gerçek”? O kadar adam, “eee gidiyoruz biz hepimiz” dese, onun da gerçekliği kalmaz. Olmuyor. Neden? Çünkü o rollerin ve düzenin varolmasını isteyenler var. Buna ihtiyacı olanlar var. Bütün kriter bu aslında. Oyun da öyle ise, sizin de işinize geliyorsa, bal gibi gerçektir o da.
Ben çok çeşitli roller oynadığım için rahat atıp tutuyorum sanırım. Öğrenci oldum. Hoca oldum. Eleman oldum. Patron oldum. Daha farklı roller de var. Boğaziçili oldum. MIT’li oldum. Googler oldum… Hatta, tanrı bile oldum yahu!
Hiç bir durumda, o rolü “kendim” zannetmedim. Hala da zannetmiyorum. Hepsini oynamayı öğrendim. Daha oynayacağım, öğreneceğim roller de var.
Gereğinde tüm rolleri çıkartıp, duvardaki çiviye asmayı biliyorum…
Rolü çıkartmayı uzun süre unutrsanız, çıkarttığınızda altında kimseyi bulamayabilirsiniz…
Önceki yazılardan bir cümleyi tekrar edeyim: “Nice elbiseler gördüm, içinde adam yok…”
Ben de evrenin geçici olarak oynamayı uygun gördüğü bir rol değil miyim?
Bir cevap yazın