Yeni işim Intertech’de ya… İki ay oldu, hala yeni diyorum. Zaten bende işler “yeni”den “eski” ye dönüşüveriyor nedense. Ama konumuz bu değil.
Bir sebepten, şirket içi eğitimler düzenlenmesi gerekti. Yazılımcılar, diğer yazılımcılara bir şeyler anlatacak. Herkes herkesi eğitecek tipinde bir şey yani.
Ondan önce bir toplantı yapıldı. Daha önce kimseye bir şey anlatmamış, özellikle sahneye çıkıp anlatmamış bir sürü insan var çünkü eğitim verecek.
Toplantı odasında oturuyoruz. Türkan hanım (eğitimlerden ve bir grup başka şeylerden sorumlu Genel Müdür Yardımcımız) anlatıyor işte şöyle olacak böyle olacak diye. Ben de arada lafa karışıyorum, duramam tabii. İnsanların yüzlerine baktım. Bir kısmı daha orada ruhunu teslim edecek. Daha sahneye çıkmadan sahne korkusu sarmış…
Normal tabii. Tecrübe olmayınca insanın başına çok şey gelebilir orada. Ağzı dili kurur, sapasağlam durması gereken yer, ayağının altından kaçar.
İşin sırrı, biraz rahat olabilmekte. Standart söylenen şeyler var ki doğrudur, birini seçip ona anlatmak lazım. Topluluğa konuşmaya kalkan kendini yakar. Dikkati canlı tutmak için ne gerekiyorsa onu yapmak lazım. İnsanlarla diyaloğa girmek lazım…
Ama gene de korkunçtur.
Anlatırken, Türkan hanım dedi ki, “rahat olun, sonuçta burada kimse profesyonel eğitimci değil”…
Ben öyleyim öte yandan :-). Toplantıdan sonra yanına yanaşıp söyledim de… “Bana bir ara para verdiler bu iş için” diye. Profesyonel o demek ya.
Eğitimler heyecana rağmen başarılı geçiyor. İnsanlar istekli. Eğitim verenlere de bir-iki ince ayar verdikten sonra, olay daha da iyi oldu. Klasik hatalara düşenler oldu, çok ayrıntıya girmek, orada anlaşılmayacak, anlaşılsa bile akılda kalmayacak bilgileri vermek gibi. İlk seferinde herkesin başına gelen şeylerdir bunlar. Hızlı toparlandı ama.
Son hafta da, eğer bir aksilik çıkmazsa, videoya çekilecek eğitimler. Dördüncü tekrarı olacak son hafta, tam pişmiş olacak. Yeni elemanlara izlettirilecek şekilde…
Tabi bundan iyice korkanlar da var! Kameranın yüzü soğuktur. Ben bu kadar kaşarlı olmama, hatta kaşar peynirinin kendisi olmama rağmen, acaba heyecanlanır mıyım diye düşünüyorum.
Bir de şu var tabi: Heyecanlanmıyor değilim. Başlama anında ne olsa, içimi bir heyecan kaplıyor bir-iki dakikalığına. Ama sonra, ne oluyorsa oluyor, içime ya cin ya şeytan giriyor. Zamanı da, mekanı da unutuyorum… Bir de bakıyorum ki zaman akmış gitmiş. Gavurlar buna “flow” diyorlar. Yazılım yazarken de ulaşmak istenen yer budur. Ama bana bir şeyler anlatırken, özellikle sahnede, çok daha kolay oluyor bu. Hocalık damarlarımda akıyor resmen.
Gördüğünüz üzere, konu hocalık olunca yazının konusundan bile sapıyorum!
Bir cevap yazın