Bir ara çok modaydı, “1965’te küçük bir kahveci dükkanında başlayan Joy’un hikayesi bugün 72 ülkede 41,5 millete hizmet veren dev bir müesseseye dönüştü.” tarzı hikayeler. Hala anlatılıyor mu bilmiyorum, soruldukça anlatılıyordur herhalde. “Okuldan mezun olduğumuzda üç arkadaş neler yapabiliriz diye düşünürken bu konudaki eksiği farkettik.” gibi. Kimse de çıkıp “Vay anam babam ya sizdeki nasıl bir meslek bilgisiymiş de bir bakışta oku sektörün tam kalbine saplamışsınız?” demez buna, onun yerine “Bizim gençliğimizde yoktu böyle imkanlar” derler. Daha kötüsü okulu bitirmesi yaklaşan her gencin kafasında bir turna bulmak, onu da gözünden vurup indirmek fikri vardır. Sonra gelsin hayat boyu paralar…
Aldanıyoruz!
Bak kaç gencin hayalleri böyle yalan oldu, sonra hayatları boyunca işlerinden, iş arkadaşlarından, karılarından ve çocuklarından, hatta yedikleri ekmekten nefret ettiler. Gözleri de hep başkalarının yerinde oldu. Halbuki biri onlara bu hikayelerin arkasında neler olduğunu söylese böyle olmazdı.
Efendiler, her küçük atölye dünya çapında 78345345 çalışanı olan dev bir müesseseye dönüşmez. Her küçük modaevi bir gün büyüyüp “marka” olamaz. Aklınıza gelen her fikir bir internet fenomeni olmayacak, hatta belki hiçbiri olmayacak. Bilmeniz gereken, bir internet fenomeni ortaya çıkıncaya kadar kaç iyi fikre yazık olduğu, bir sanayi devine gelinceye kadar kaç küçük atölyenin battığı, ve bugün adını duymadığımız kaç modacının, müzisyenin bu dünyadan çılgın fikirleriyle gelip geçtiğidir. Fakat bunları bilmek, “başarı hikayeleri” kadar kolay değildir. Çünkü onların hikayeleri anlatılmaya değer görülmez. Bize anlatılan başarı hikayelerinde birbiri ardına gelen fırsatlar, sürekli büyüyen karlar, özveriyle çalışan güleryüzlü çalışanlar vardır. Gençlere verilecek kısa öğüt ise “çok çalışın, hayallerinizin peşinden gidin” tarzı şeylerdir. Ama hayallerinin peşinden giderken telef olmuş dimağların muhasebesini kimse tutmaz.
Burada hikayesi anlatılan kişiyi suçlayacak değilim. O elbette ki elinden geleni yapmış, gençlere de kendi yaptığını söylemiş: “çok çalışın, hayallerinizin peşinden gidin”. Kendisini farklı yapan her neyse, bunu belki kendi bile bilmiyor. Bilse bile gençlere öğüt olarak verilmek için fazla uzun olurdu; “Gençler takıntılı olun, mükemmeliyetçi olun. Kaybedeceklerinizi iyi hesaplayıp B planı kurarak risk alın. Lüks tüketmeyin ve ticari ilişkilerde aptala yatmasını bilin.” – ve yine de hiçbir işe yaramazdı.
Çünkü hayatta ve ticarette “başarının sırrı” diye bir şey yoktur. Her başarının sırrı o iş ve o kişinin arasındaki özel ilişkidedir ve iş-kişi kombinasyonu sayısı kadar başarı sırrı vardır. “Çok çalışın”, bir öğüttür, ama hiç kimse heyecan duymadığı bir iş için çok ve pek çok çalışamaz. Hiç kimse kendisine heyecan vermeyen bir hayalin peşinden gitmez. Bu başarı sırları sadece başarının sahibi için doğrudur. Bir başkası için ancak doğru iş, doğru konu durumunda çalışır. Fakat bu hep atlanan bir ayrıntıdır.
Son olarak gençlere tavsiyem çok çalışmaları ve hayallerinden asla vazgeçmemeleridir. Bir de başarısızlık hikayeleri okumaları.
Bir cevap yazın