Teşekkür… Neymiş bu, “Sesli Sözlük” şöyle diyor:
1. Yapılan bir iyiliğe karşı duyulan kıvanç ve gönül borcunu anlatma. Teşekkürname.
2. Yapılan iyilikten memnun kalındığını bildirmek için söylenen şükür ifadesi. * Şükür etmek. * Birisine karşı “Sağ ol, var ol, ömrüne bereket” gibi söylenen minnet sözleri.
Yani ortada bir iyilik olması lazım önce. İki tanıma birden bakarsak, ya kıvanç ve gönül borcu olacak ortada, ya da en azından yapılan iyilikten memnun kalınacak. Eh, iyiliğin iyilikten sayılabilmesi için gerekli bu. Sonra, bu gönül borcu ya da memnuniyeti belirtmek üzere bir şeyler söylenecek. İşte bu ifadeye teşekkür deniyor.
Teşekkür enteresan bir şey. Nezaket gereği, bazan çok bedavaya da kullanıyoruz. Minibüste parayı şoföre uzatan adama “teşekkür ederim” diyoruz. Pek gönül borcu duyulacak bir durum değil. O da biliyor zaten böyle olmadığını. Biz de biliyoruz. Ama yapacak bir şey yok, parayı uzattı, teşekkür edeceğiz artık.
Yukarıdaki “nezaketen” teşekkür cinsini bir kenara ayırırsak, teşekkür etmek garip bir durum aslında. Yapılmaya çalışılan şey, yapılan iyiliğin karşılığını vermek değil. Yalnızca yapılan iyiliğin anlaşıldığını, takdir edildiğini karşı tarafa bildirmek. Teşekkürün de bir ölçüsü ölçeği yok. Mesela az memnunsan, “sağol” dersin, çok memnunsan “teşekkür ederim”, çok çok memnunsan “çok teşekkür ederim efendim” dersin gibi.
Teşekkürde, niyet önemlidir… Kelimeler değil. Karşı tarafa takdiri anlattıktan sonra, kullanılan kelimelerin bir önemi yoktur. Mesela, ayrıntılı teşekkür mektupları yazanlar olduğu gibi, en kral teşekkür cümlesi “saol ya” olanlar da var.
Belki de gerçekten en kral teşekkür hiç edilmeyendir. Karşı taraf zaten biliyordur, ifadeye gerek yoktur. Tabii minibüsteki adamla olmaz bu. Olsa olsa bir kaç kişiyle olur…
Bir cevap yazın