Hiç uzanıp, duvarda çalışmakta olan saati izlediniz mi? Başka hiç bir şey yapmadan, kımıldamadan. Sadece ilerleyen saniye kolunu izlediniz mi? Tik, tik, tik, trak, tik, trak… Tam monoton olmayan ama düzenli bir ses. Bir saniye kısa bir zaman mı? Uzun mu? İki tik arasındaki süre işte. Algıya göre değişir o da. Bazen uzun gibi görünür, saniye kolu zorluyor kendini gibi gelir ilerlemek için. Bazen de peşinden atlı koşturuyormuş gibi hızlı ilerler görünür o saniye kolu göze. Saatte değişen bir şey yoktur halbuki.
Nefesimi iyice tutup, konsantre olup, dikkatlice bakınca, dakika kolunun hareketini de görebiliyorum ben! O enteresan bir andır işte. Dakika kolu hareket ediyor! Hareket ettiğini hepimiz biliriz de, yine de sabit muamelesi yaparız ona. Hareket eder de, sanki hep bizim bakmadığımız zamanlarda hareket eder. Halbuki sürekli hareket halindedir ama görmesi farketmesi zordur. Saat kolunun hareketini ne yaptıysam görebilmişliğim yok. Hareket ettiğini bal gibi biliyorum ama, görmedim hiç. Gözümün önünde oluyor halbuki her şey. Gizlisi saklısı da yok…
Zamanın mümkün olduğu kadar hızlı geçmesini istediğiniz olmuştur mutlaka. Umarım, zamanın hiç geçmemesini istediğiniz zamanlar da olmuştur.
Peki, zamanın hem hızlı geçmesini, hem de geçmemesini aynı anda istediniz mi hiç? Zamanı itmek mi çekmek mi istediğiniz konusunda kararsız kaldınız mı? Geçse mi iyi, dursa mı? Saniyeler birbirini mi kovalasa, bir tanesi yığılıp kalsa mı?
Zaman tabi bunların hiç birine aldırmaz. Kendi şaşmaz düzeni içinde, saniyeler birer birer, aynı tekdüzelikte, tıkır tıkır akmaktadır aslında. Saatinizi isterseniz geri alabilirsiniz, ama zamanı asla. Geçen geçer. Geri dönüşü yoktur. Değil yıllarınızı, son bir saniyenizi bile geri alamazsınız. Bildiğiniz yere şikayet edin, haklı ya da haksız, doğru ya da yanlış, alınan zamanlar geri verilmez. Değiştirme yapılmaz. Pazarlık yoktur, veresiye teklif bile etmeyiniz.
Zamanın biri bitiyor, diğeri başlayacak.
Duvardaki saatimi bile özleyeceğim.
Bir cevap yazın