Aşağıda bir alıntı okuyacaksınız… Önce alıntıyı okuyun, sonra da devamındaki kısa notu..
…
O halde çözüme giden yol nerden geçmektedir? Bu sorunun cevabını ararken, birkaç noktanın gözönünde tutulması gerekmektedir.
İlk nokta, aday sayısındaki hızlı artış ile ilgilidir. Üniversite kapılarını zorlayan kitlenin, adeta üssel bir büyüme gösterdiği, buna karşılık üniversite olanaklarındaki artışın çok gerilerde kaldığı bir gerçektir.
İkinci nokta, okuma isteğinin niteliği ile ilgilidir. Öyle görünüyor ki, bizde üniversite öğreniminin ısrarla istenmesinde, katıksız bir bilgi tutkusundan çok, elde edilecek diploma ile bol kazançlı fakat zahmetsiz bir iş veya meslek kapısını açma, sosyal statü veya prestij kazanma arzusu rol oynamaktadır.
Üçüncü nokta, olanakların yetersizliği ile ilgilidir. Toplumumuz tüm olanaklarını seferber edip her adaya üniversitede bir yer sağlamayı göze alsa bile, çığ gibi büyüyen isteği kısa sürede (10-15 yıl) karşılamak şöyle dursun, uzun sürede dahi karşılayamaz.
Dördüncü ve son nokta, üniversite öğreniminin akademik niteliği ile ilgilidir. Gerçek anlamda üniversite eğitimi ister istemez bir “seçkinler” eğitimi olmaktan kurtulamaz. Şüphesiz, “seçkin” derken servet, soy, sosyal statü gibi ölçütleri değil, kişinin yetenekleri, araştırma ve öğrenme ilgileri, belli bir düzeyden aşağı düşmemesi gerekli bir eğitimden yararlanabilme potansiyeli gibi nitelikleri düşünüyoruz. Başarı potansiyeli zayıf adayların üniversiteye alınması aslında ne adayın kendisi, ne üniversite, ne de toplum açısından beklenen yararı sağlamaz.
…
Alıntı bu kadar. İlginç nokta şu: Bu yazı, 28 Ağustos 1973’de Cumhuriyet gazetesinde yayınlanmış. Ben de yazıyı ÖSYM’nin “Eğitimde Ölçme ve Değerlendirme” (Prof. Dr. Cemal Yıldırım yazmış) adlı kitabının 141-143. sayfalarında buldum.
Bir cevap yazın