Dün, yani 13 Mart 2008 Perşembe günü, Yeditepe Üniversitesi’ndeydim.
Maksat, “hem ziyaret, hem ticaret” idi. “Ticaret” lafın gelişi tabii. Hocaları, eski öğrencileri ve elbette Suna’yı (Suna bölüm sekreteri. Çok hoca, öğrenci geldi gitti, o sabit kaldı!) gördüm. Bu arada da, öğrencilerin adına seminer dediği, benim ise adına “öğrencilerle sohbet” demeyi tercih ettiğim olayı gerçekleştirdik.
Geçen hafta, Yeditepe Üniverstiresi Bilgisayar Mühendisliği öğrencilerinden Erhan Aşıkoğlu bana AzBuz üzerinden (heyt) ulaştı. Kendisi Bilgisayar Topluluğu başkanıymış. Benden okula gelip, “deneyimlerimi öğrencilerle paylaşacağım” bir seminer vermemi istedi.
Böyle davete icabet etmemek olmaz. Biraz dikenli yollardan geçse de, organizasyon hızla halloldu. Perşembe günü 14:00’da da gerçekleşti. Bir grup öğrencinin dersiyle çakışsa da, hocalar (ve dahi asistanlar) tanıdık olduğundan, gerekli nüfus sağlandı.
Öğrencilerle bir buçuk saatten biraz fazla sohbet ettik. Onlar sordu, ben anlattım. Biraz da onlar sormadan anlattım. Google’ı merak ettiler en çok. Nasıl oluyor, neler soruyorlar, neden gidiyorum… Şirket işlerini de merak ettiler. Sonra, eğitim ne kadar lazımdır, ne kadar değildir tartışıldı. (Ben bilgisayar olayında alaylıyım ya…) Hepsini elimden geldiğince ve doğru bildiğimce anlattım.
Neler mi söyledim? Onu bilmek için orada olmak lazım!
Uzun zamandan sonra ilk defa kalabalık bir sınıfın karşısına “sahneye” çıktım. Özlemişim. Yeditepe’yi de özlemişim. Güzel oldu.
Umarım öğrenciler sohbetten memnun kalmıştır.
Şimdilik hoşçakal Yeditepe.
Akabinde ekleme:
Sohbete gelemedim, hoca beni götürmedi diye alınmamak lazım tabi.
Bir cevap yazın